Cemal Paşa ve Arap İsyanı
Cemal Paşa Kimdir?
Mehmet Necip Efendi ile Binnaz Hanım’ın çocuğu olan Cemal Paşa, 6 Mayıs 1872’de Midilli’de doğmuştur. Babası tarafından asker olması için Midilli’den İstanbul’a gönderilen Cemal Bey, 1890 yılında Kuleli Askeri İdadisinden mezun olmuştur. 13 Haziran 1890’da Mekteb-i Harbiye-i Şahanenin harp sınıfına kayıt yaptıran Cemal Paşa, üç yıllık uzun ve yoğun bir eğitim döneminin ardından 1893’de ikincilikle ve teğmen rütbesiyle mezun olmuş, takip eden aylarda da kurmaylık tahsilini tamamlamak üzere Erkân-ı Harbiye’ye girmiştir. İki yıl süren başarılı bir eğitim döneminin ardından, 28 Aralık 1895’te Erkân-ı Harp Yüzbaşı rütbesini almıştır. İlk askeri görevine, 28 Aralık1895’te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Birinci Şubesinde başlamıştır. Yaklaşık üç ay burada görev yaptıktan sonra kendi isteğiyle, 18 Mart 1896’da Kırklareli İstihkâm İnşaat Şubesinde çalıştırılmak üzere II. Ordu emrinde görevlendirilmiştir.3 Mart 1898’de Kolağası olan Cemal Bey, 27 Mart 1899’da Selanik’teki III. Ordu emrinde Selanik Redif Fırkası Kurmay Başkanlığına atanmıştır. 1 Ağustos 1905’de Kurmay Binbaşı olan Cemal Paşa, bir süre III. Ordu bünyesindeki 5. Nişancı Taburunda görevlendirilmiştir. Bu görevi sırasında Ustrumçu, Alasonya, Koçana, Toyran havalisinde komitacı olarak da bilinen eşkıya takibinde bulunmuştur. Cemal Paşa birkaç aylık eşkıya takibinin ardından, 1906 başlarında yeniden Selanik’e gelmiş, muhtemelen şubat-nisan ayları arasında da Şark Demiryolları Selanik Hattı Müfettişliği ve buna ek olarak askerî yollar inşasının çabuklaştırılması görevlerine atanmıştır. Eylül 1906’da, 150 kayıt numarasıyla 49. sıradan Osmanlı Hürriyet Cemiyetine üye olan Cemal Paşa, Şark Demiryolları Selanik Hattı Müfettişliği görevi sayesinde Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin Rumeli’deki örgütlenmesinde etkili rol oynamış ve Cemiyet içerisinde ön plana çıkmaya başlamıştır. 27 Aralık 1907’de gerçekleşen Osmanlı Hürriyet Cemiyeti-İttihat ve Terakki Cemiyeti birleşmesinin ardından İttihat ve Terakki ismini alan yeni Cemiyet’in Merkez-i Umumisi tarafından II. Meşrutiyet’in ilanının ardından hükümetle görüşmelerde bulunmak üzere İstanbul’a gönderilen 7 kişilik kilit İttihatçı ekipte yer almıştır. Bu tarihten itibaren de İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde sivrilmeye ve güvenilir bir şahsiyet olmaya başlamıştır. Onun yükselen güvenirliliği, 31 Mart olayları sırasında daha da pekişmiş ve cemiyet bu sebeple Cemal Paşa’yı söz konusu olayla ilgili rapor hazırlamakla görevlendirmiştir. 31 Mart olaylarının yatıştırılmasının ve asayişin sağlanmasının ardından İstanbul’da oluşturulan Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde de görev alan Cemal Paşa, III. Ordu ve Hareket Ordusunun teklifleriyle, 18 Mayıs 1909 Salı günü Üsküdar Mutasarrıflığına tayin edilmiştir. Asıl şöhretini de Üsküdar ve çevresinde başlatmış olduğu entari yasağıyla yakalamıştır.
(Adana valiliği sırasında çekilmiş bir fotoğrafı)

31 Mart’ın hemen ardından Adana’da patlak veren ve binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların yaralarını sarmak amacıyla, 1 Ağustos 1909’da Adana’ya Vali olarak atanan Cemal Paşa, yeni görevinin başına geçtikten sonra hiç vakit kaybetmeden çalışmalara başlamıştır. Olaylar nedeniyle zarar görmüş Türk ve Ermeni aileleri arasında bir ayırım yapmamış olan Cemal Paşa, Adana’da hayatın normale dönmesine ve her iki toplum arasındaki soğukluğun ortadan kaldırılmasına yönelik yoğun çaba sarf etmiştir. Cemal Paşa Adana’daki başarılı çalışmalarının ardından İttihatçılarının etkili olduğu Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa Hükûmeti tarafından, 14 Haziran 1911 tarihinde Bağdat Valiliğine tayin edilmiştir. Oldukça geniş yetkilerle göreve başlayan Cemal Paşa, yaklaşık bir yıl görev yaptığı süre içerisinde Bağdat’ta o zamana dek uygulanan siyaseti eleştirmiş, bölgenin kurtuluşu için kalkınma hamlesini zaruri görmüş ve İngiltere’nin Bağdat üzerindeki nüfuzunun kırılmasına yönelik önemli çaba harcamıştır. 22 Temmuz 1912’de Gazi Ahmet Muhtar Paşa başkanlığında kurulan ve ülkedeki bütün İttihatçı kadrolara karşı büyük bir kıyım başlatan yeni hükümetle çalışmak istemeyen Cemal Paşa, 22 Temmuz – 3 Ağustos 1912 tarihleri arasında Bağdat Valiliği görevinden istifa ederek Birinci Balkan Savaşı’na katılmış ve Konya Redif Fırkası Kumandanlığı görevini üstlenmiştir. Birinci Balkan Savaşı ile ilgili düşüncelerini, 6 Kasım 1912’de III. Kolordu Kumandanlığına bir rapor hâlinde arz etmiştir.Cemal Paşa, İttihatçı karşıtı Kamil Paşa Hükümetini devirmek ve iktidara tam olarak sahip olmak amacıyla Talat ve Enver Paşaların öncülüğünde, 23 Ocak 1913’te gerçekleştirilen ve İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidara tamamen hâkim olmasıyla sonuçlanan Babıali Baskını’na fiilen katılmamakla birlikte, söz konusu darbe için alınan önlemleri tanzim ve teftiş etmekle görevlendirilmiştir. Babıali Baskını’nın hemen ertesi günü bizzat Sadrazam Mahmut Şevket Paşa tarafından İstanbul’un güvenliğinin sağlanması amacıyla ve oldukça geniş yetkilerle İstanbul Muhafızlığına getirilmiştir. Otoriter kişiliği sayesinde İstanbul’da asayişi temin etmiş, muhalefetin karşı darbe girişimlerini engellemiş, İttihat ve Terakki Cemiyetinin en güçlü simalarından biri olmayı başarmıştır. Bu sebeple muhalefetin ölüm listesinde bile yer almıştır. Ayrıca kadınlara daha fazla hürriyet verilmesi, sokakta hürmet görmeleri, erkeklerle birlikte müsamerelere katılmalarını destekleyen uygulamalarıyla da dikkat çekmiştir. Cemal Paşa, 29 Haziran 1913’te Bulgaristan’ın Sırbistan ve Yunanistan’a saldırmasıyla başlayan İkinci Balkan Savaşı sırasında Edirne’nin geri alınması konusunda oldukça büyük çaba sarf etmiştir. 30 Ekim 1913’te İstanbul Muhafızlığının lağvedilmesi üzerine İstanbul’da Birinci Kolordu Kumandan Vekilliğine atanmış, yaklaşık bir ay kadar sonra, 5 Aralık 1913’te Birinci Kolordu Kumandan Vekilliği görevinden de ayrılmıştır.
Cemal Paşa’nın IV. Ordu Komutanlığı ve Araplarla İlişkiler
Birinci Dünya Savaşına giren Osmanlı Devleti, müttefiki Almanya ile birlikte Mısır ve Süveyş Kanalı üzerine bir sefer planlamaktaydı. İngiltere’nin elinde bulunan Mısır, İngilizlerin Hindistan’dan batıya asker sevkinde önemli bir üs konumundaydı. Buradan İngilizlerin batı cephesine, özellikle Çanakkale’ye yapacağı asker sevkiyatı, düzenlenecek olan Kanal Seferi ile durdurulabilirse İttifak grubu batıda daha rahat mücadele edebilecekti. Kanal Seferi’nin yapılmasına karar verildikten sonra Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, Mısır üzerine yapılacak seferin hazırlığına başlamıştır. Kanal Seferi için ilk olarak IV. Ordu Kumandanı Halepli Zeki Paşa’ya görev verilmiştir. Ancak Zeki Paşa’nın, bu seferden başarı elde edilemeyeceğini ileri sürerek görevden affını istemesi üzerine görev Cemal Paşa’ya teklif edilmiştir(1). Cemal Paşa’yı konağına davet eden Enver Paşa, Süveyş Kanalı üzerine bir harekât yaparak Hint askerlerini Mısır’da tutmayı, böylece İngilizlerin Çanakkale Boğazı’na çıkarma yapmalarına engel olmayı istediğini anlatmıştır. Muhtemel askerî harekâtın ayrıntılarını açıklayan Enver Paşa, IV. Ordu Kumandanlığı göreviyle birlikte Kanal Seferinin hazırlanıp icrası ve Suriye’de asayişin temini görevlerini Cemal Paşa’ya teklif etmiştir. Bu sırada Bahriye Nazırı olan Cemal Paşa tereddüt göstermeden görevi kabul etmiştir(2) . Böylece yürüttüğü Bahriye Nazırlığı görevine ek olarak Kilikya, Suriye, Filistin ve Hicaz Genel Valiliği ile IV. Ordu Kumandanlığının sorumluluğu da Cemal Paşa’ya verilmiştir. Paşa’nın IV. Ordu Kumandanlığına getirilmesindeki amaç Kanal Seferini düzenlemek ve görev bölgesindeki Arap ayrılıkçı cereyanları önleyerek asayişi temin etmekti(3).

(Şam’da teftiş sırasında çekilmiş fotoğraf)
6 Aralık 1914’te Şam’a ulaşan Cemal Paşa, bir taraftan Alman komutanlarla birlikte Süveyş Kanalı üzerine düzenleyeceği seferin hazırlıklarını yaparken, diğer taraftan bölgedeki ayrılıkçı unsurları kontrol altında tutmaya çalışmıştır(4). Cemal Paşa’nın IV. Ordu Kumandanlığına atanmasından kısa bir süre önce İstanbul’da bulunan Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa, yayınladığı bir beyanname ile Mısır ve Sudan halkına çağrı yaparak, işgalci İngilizlere karşı Osmanlı Devleti’nin yanında yer almalarını istemiştir. Yine Padişah da Mısır’ı kurtarmak amacıyla düzenlenecek olan seferde Mısırlıların desteğini istemiştir. Hatta Kanal Seferine Abbas Hilmi Paşa’nın da katılması düşüncesine Cemal Paşa’nın karşı çıktığı da bilinmektedir(5) . Cemal Paşa’nın öncelikli hedefi muhtariyet talep eden, ıslahatçı ve ayrılıkçı unsurların çalışmalarına engel olmaktı(6). Paşa, devlet otoritesini sağlamak ve asayişi temin edebilmek için Suriye’de otoriter bir idare tarzı uygulamak zorunda kalmıştır. Diğer taraftan, Arap milliyetçilerini halk desteğinden yoksun bırakmak ve devlete güveni temin için oldukça uzlaşmacı bir yol takip etmiştir. Bu sırada İttihat ve Terakki’nin Türkçü ve merkeziyetçi bir politika izlemesi karşısında Arap milliyetçi unsurların tepkileri devam etmiştir. Nitekim Suriye’ye gelişi sırasında bazı huzursuzluklarla karşılaşmış olan Cemal Paşa, tüm olumsuzluklara rağmen Arap milliyetçilerini kazanmaya gayret etmiştir. Uzlaşmacı tavrını sürdüren Paşa, cihat ve halifelik temalarını ön plana çıkararak Arapları Türklerle birlikte Osmanlı çatısı altında tutmaya gayret etmiştir.

(Suriye’de Arap liderle görüşmesi)
Arap milliyetçiliğinin bölgede yayılmasını önlemek isteyen Cemal Paşa, bir yandan Arap milliyetçiliği propagandası yapan Mısır kaynaklı neşriyatın Suriye’ye sokulmasını yasaklarken, diğer yandan Müslüman Arapların desteğini kaybetmemeye gayret etmiştir. Arap ileri gelenleriyle ikili ilişkilerini geliştiren Paşa, bazı Arap milliyetçileri vasıtasıyla edebiyat müsameresi düzenleyerek Arapların sempatisini kazanmaya çalışmış, Arap tarihiyle ilgili konuşmaları ve Arapları öven şiirleri memnuniyetle dinlemiştir(7). Böyle bir müsamerenin sonunda yaptığı konuşmada; Türkçülüğün Araplara karşı bir düşünce olmadığını, düşmanların iki milleti birbirine düşürmeye çalıştığını, Türklerle Arapların etle kemik gibi bir bütün olduğunu, İttihat ve Terakki’nin de Türkleri ve Arapları İslam Halifesinin bayrağı altında bir arada görmek istediğini vurgulamıştır. Cemal Paşa, Suriye’ye geldikten sonra bölgedeki Arap ileri gelenleri ve şeyhlere dostluk mektupları gönderdiği gibi, halkı yanına çekmek için onları savaş yükümlülüklerinden muaf tutmuştur. Ordunun bölge halkından alacağı her şeyin parasının peşin olarak ödeneceğini ilan etmiştir. Böylece bölge halkının sempatisini kazanmıştır. Bu sırada devleti destekleyen gösteriler bile yapılmıştır(8). Bütün iyi niyetli çabalara rağmen Arap ayrılıkçı hareketlerin bağımsızlık emellerini devam ettirdiğini öğrenen Cemal Paşa uzlaşmacı tavrını bir tarafa bırakmıştır. Suriye, Lübnan, Arabistan ve Mısır’daki milliyetçi Arap liderlerin ihtilalci fikirlerini yaymaya devam ettikleri istihbarat raporlarıyla tespit edilmiştir. Milliyetçi Araplar, devletin savaşa girmesi durumunda yıkılacağını, Arapların bu duruma hazırlıklı olması gerektiği fikrini yaymaktaydılar. Mısır’daki ayrılıkçı Arap cemiyetleri yaptıkları neşriyatla halkı galeyana getirmeye ve Suriye’ye gönderdikleri şahıslar vasıtasıyla isyan çıkartmaya çalışmaktaydı. Lübnan’da Fransız taraftarlarının sayısı bir hayli çoğalmıştı. Şerif Hüseyin’in ayaklanma ihtimali ortadaydı.

(Şerif Hüseyin)
Ordunun büyük kısmı Çanakkale Cephesine yollandığından, bölgede çıkacak bir isyanın feci sonuçlar doğurmasından endişe edilmekteydi. Bu sırada Cemal Paşa’yı Arap milliyetçilerine karşı sert tedbir almaya sevk eden bazı olaylar gerçekleşmiştir. Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Faysal’ın Suriye ve İstanbul’a yaptığı ziyaretler ve Suriye’de halkı isyan için kışkırtanların tespit edilmesi, Cemal Paşa’yı harekete geçirmiştir(9) . Osmanlı Devleti savaşa girdikten sonra, Fransa’nın Şam konsolosu, birçok Arap ileri geleninin Fransa ve İngiltere’ye hizmet ettiklerini gösteren belgeleri kaçırmayı veya imha etmeyi unutmuştu. Bu belgeler 1914’te Osmanlıların eline geçmiştir(10). Teşkilat-ı Mahsusa ajanları tarafından Fransa’nın Şam ve Beyrut konsolosluklarında ele geçirilen belgeler Suriye Valisi Hulusi Bey tarafından Cemal Paşa’ya verilmiştir(11) . Cezayir Emiri Abdülkadir’in(12) oğulları Ali Paşa(13) ile Emir Ömer Bey’in isimlerinin geçtiği konsolosluk belgelerinde Meclis-i Mebusan azalarından Rüşdü Bey eş-Şem’a, eski mebus Şefik el Müeyyed, Meclis-i Ayan üyesi Abdülhamid ez-Zöhravî, Dürzi Şeyhü’l-Meşayihi Yahya el-Atraş, Mülkiye müfettişlerinden Abdülvahhab el-İngilizî ve Şükri el Aseli gibi siyasetçi ve liderlerin akları da yer almaktaydı(14). Adı geçen konsolosluk belgeleri İngiltere ve Fransa’nın Suriye üzerindeki emellerini ortaya koyduğu gibi, Suriye eşrafından bazı kişiler ile Arap milliyetçi liderlerin Arap bağımsızlığının Fransa’nın himayesinde gerçekleşmesi için Fransız yetkililerle işbirliği yaptığını göstermekteydi. Bir müddet savaşın seyri gözlendiğinden belgeler hemen işleme konulmadı. Belgelerde belirtilen suçların 1913 affından önce işlendikleri için af kapsamında olma ihtimalleri de mevcuttu. Bâbıâli Baskını ile iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki, genel af ilan etmişti(15) . Bu kişilerin aftan sonra da aynı suçları işlemeye devam ettiklerini ileri süren Cemal Paşa, af konusunu dikkate almamış, belgelerde ismi geçen kişileri yargılanmak üzere, 1915 yılı başlarından itibaren mahkemeye sevk etmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa, konsolosluk belgelerinde ismi geçenlerin dışında kalan Arap ileri gelenleri ve milliyetçi liderlerle ilgili dosyalar da tutmuştu. Bu sırada Arapların ihtilal çıkaracağıyla ilgili haber ve istihbarat bilgileri de IV. Ordu Kumandanına gelmekteydi(16) . Savaş sırasında Divan-ı Harb-i Örfî adıyla mahkemeler kurulmuştu. Cemal Paşa’nın emriyle İskenderun, Humus, Halilü’rRahman, Baalbek, Birrüsseba, Gazze, Kudüs, Şam, Tellüşeria, Nasıra, Akka ve Aliye’de Divan-ı Harb-i Örfî mahkemeleri kurulmuştur (17). Arapların bağımsızlığı için Fransız ve İngilizlerle işbirliği yapanlar ve ayrılıkçı fikirleri yayarak halkı isyana teşvik edenler mahkemelere sevk edildiler. Beyrut’ta gerçekleşen ilk yargılamalar sonucu bağımsızlık taraftarı 11 kişi halkın gözü önünde idam edildi. Ardından Mısır orijinli milliyetçi Arap cemiyetleriyle ilişkili ve devlet aleyhinde faaliyet gösteren Beyrut, Suriye ve Lübnanlı bazı Arap aileleri Anadolu’ya sürgün olarak nakledildi(18).
Aliye Divân-ı Harb-i Örfîsi ve Yargılamalar
Cemal Paşa, Hatırat’ında, Şam ve Beyrut konsolosluklarında ele geçirilen belgelerde adı geçen Arap eşraf ve ileri gelenlerinin haklarında, belki pişman olmuşlardır diyerek, bir şey yapmamaya karar verdiğini ifade etmektedir. Cemal Paşa’ya göre adı geçen belgelerde, önde gelen Arap liderlerini ihanetle suçlayacak yeterlilikte delil mevcuttu(19). Arap milliyetçilerinin ihanetinin kesin olduğuna ve ihanetten vaz geçmediklerine Cemal Paşa’nın kanaat getirmesine bazı olaylar sebep olmuştur. 1915 yılı başlarında Irak, Suriye ve Lübnan’daki Arap subaylar ile memurların temsilcileri Suriye’de bir ihtilal çıkarmak için Şerif Hüseyin ile irtibata geçmişlerdir. Durumdan emin olmak isteyen Şerif Hüseyin, oğlu Faysal’ı Suriye’ye gönderirken diğer oğlu Abdullah’ı da İngiliz yardımını sağlamak için Mısır’a göndermiştir(20). Büyük oğlu Emir Ali’yi de Medine civarında kuvvet toplamakla görevlendirmiştir. IV. Ordu’nun büyük kısmının Çanakkale cephesine nakledildiği bir sırada Arapların isyan etme ihtimali, Cemal Paşa’yı tedbir almaya sevk etmiştir. Mısır kaynaklı ayrılıkçı cemiyetlerin Suriye’deki faaliyetlerini sürdürmeleri ve Mısır’dan gönderilmiş olan Ağustos 1914 tarihli bir mektup Cemal Paşa’yı Arap ayrılıkçıları cezalandırmaya yöneltmiştir. Henüz Osmanlı Devleti’nin savaşa katılmadığı bir sırada kaleme alınmış olan bu mektup, savaşa girmesi durumunda devletin yıkılacağı ve sonuçtan zarar görmemeleri için Arapların hazırlıklı olmaları gerektiğini vurguluyordu.

(Faysal bin Hüseyin)
Eldeki bilgi ve belgelerden Arapların 1915 bahar veya yaz aylarında isyan edeceklerine kanaat getiren Cemal Paşa, ihanetle suçladığı milliyetçi Arap liderleri cezalandırmaya karar vererek mahkemeye sevk etmiştir(21) . Aliye’de tutuklanarak serbest bırakılanlardan eski mebus ve Beyrut Şehremini Selim Ali Selam, anılarında Aliye’de verilen idam kararlarına geniş yer vermiştir. Ona göre; Cemal Paşa, Suriye’ye gelir gelmez bazı Arap ileri gelenlerini Fransızlarla işbirliği yapmak ve reform talep etmek suçlamasıyla tutuklatarak korku salmıştır. Yine İngilizlerle birlikte bir ayaklanma planlayan Abdülkerim el-Halil ve Rıza es-Sulh, Sayda’da bir toplantı yaparak devlete isyana karar vermişlerdir(22). Bu toplantıyı da Kamil el-Esad IV. Ordu kumandanına haber vermiştir. Bu olay üzerine isyan çıkacağını düşünen Cemal Paşa, Arap ileri gelenlerini cezalandırma kararı vermiştir. Suriye’de muzaffer bir hükümdar gibi dolaşan Cemal Paşa, milliyetçi olduğundan şüphelendiği çok kişiyi yakalatarak işkence ettirmiştir. Arap ileri gelenlerini ve liderlerini Aliye’de yargılatarak Beyrut ve Şam’da halkın gözü önünde astırmıştır. Bu eylemler halkta büyük bir korku ve nefret hissi meydana getirmiştir. Arapların Cemal Paşa’yı sevmemesi bu olaylar nedeniyledir(23) . Konsolosluk belgelerini işleme koyan Cemal Paşa, belgelerde adı geçen şahısları tutuklatarak mahkemeye sevk etmiştir. Tutuklanan şahısların Lübnan’ın Aliye kasabasında kurulan Divan-ı Harb-i Örfî’de yargılanmaları için gerekli talimatları vermiştir. Enver Paşa ve Talat Bey, suçlanan kişilerin önemli mevkilerdeki şahıslar olmaları nedeniyle, başlangıçta yargılama fikrine karşı çıkmışlar ise de sonradan razı olmuşlardır. Aliye’deki mahkemeye sevk edilen 200 civarındaki şahıs arasında Cemalettin el-Hatip, Şefik el-Müeyyed, Abdulvahhab el-İngilizî, Abdülhamid ezZöhravî, Abdülgani el-Arisi ve Şükrü el-Aseli gibi önde gelen Arap liderler bulunmaktaydı. İstanbul Polis Müdürlüğü ile irtibata geçen Cemal Paşa suçlanan kişilerin yakalanarak mahkemeye sevk edilmelerini bizzat takip etmiş, tutuklamalara yapılan itirazlara karşı ise sert bir tavır takınmıştır.

(Talat Paşa) (Enver Paşa)
Aliye’de kurulan Divan-ı Harb-i Örfî yaptığı yargılamalar sebebiyle Suriye’de kurulan en önemli mahkeme olmuştur. Arap ileri gelenlerini yargılayan bu mahkeme araştırma heyeti, kadılar heyeti ve genel davalılardan oluşuyordu. Mahkemenin araştırma heyeti Ha(24)san Asım Bey ile subay Selahaddin Bey tarafından idare ediliyordu. Mahkemenin başkanlığını ise Fahri Bey yapmaktaydı. Daha sonra Fahri Bey’in yerine mahkeme başkanlığını Binbaşı Şükrü Bey yürütmüştür. Yargılama hazırlıklarına belgelerin mahkemeye verilmesinin ardından, 5 Şubat 1915 tarihinde, Fahrettin Paşa ve Miralay Rıza Bey’in gözetiminde başlanmıştır. İlk yargılamalar 1915 yılı içerisinde Halep, Şam ve Beyrut’ta yapılmış, esas büyük dava ise aynı yılın sonuna doğru Aliye kasabasında görülmüştür(25) . Ayrılıkçı oldukları gerekçesiyle tutuklanan Arap ileri gelenleri yargılanmak üzere Aliye kasabasına getirilmiştir. Bu şahıslardan çoğunun Şam ve Beyrut konsolosluklarında ele geçen belgelerde adları geçmekteydi. Sanıklar mahkeme tarafından Osmanlı Devleti’ne düşman devletlerle ilişki kurmak, ayrılıkçı kulüp ve cemiyetlere üye olmak ve ihanetle suçlanmıştır. Tutuklananlar mahkeme huzuruna çıkarılırken kaçanlar da olmuştu. Mahkeme sırasında Suriye’de bulunmayanlar ve kaçanlar da gıyaplarında yargılanmışlardır. Çeşitli tarihlerde toplanan mahkeme davayı görmüş ancak sanıkları birbiriyle yüzleştirmemiştir. Sanıkların çoğunun benzer ifadeler vermesi mahkemenin suçun sabit olduğuna kara vermesinde etkili olmuştur. Bazıları suçlamaları reddederken bazıları da kendilerini temize çıkarmak için diğerlerinin isimlerini itiraf etmiştir. Yargılama sonucunda mahkeme heyeti üç-dört kişiye idam cezası verip diğer sanıklara müebbet hapis cezası verme taraftarıydı. Mahkeme başkanı, onay almak için sanıkların isimlerinin karşısına mahkeme heyetinin takdir ettiği cezanın yazılı olduğu belgeyi Cemal Paşa’ya sunmuştu. Paşa, listedeki isimlerin karşısına kendi isteği olan idam cezasını yazarak onaylamıştır. Mahkeme başkanı Şükrü Bey, listeyi bu haliyle alarak Aliye’ye dönmüştür(26) .
Aliye’de Verilen Cezalar
Yargılama hazırlıkları tamamlandıktan sonra 1915 Şubat ayında dava görülmeye başlanmış ve 1916 Nisanında sonuçlanmıştır. Yargılanan şahıslardan üç veya dört kişi idama mahkûm edilmiş, diğerleri ise ömür boyu hapis ve sürgün gibi cezalara çarptırılmışlardır. IV. Ordunun Erkan-ı Harp Reisliğini yapan Ali Fuad Erden’e göre mahkeme reisi Şükrü Bey, onayını almak düşüncesiyle kararı açıklamadan önce Cemal Paşa’ya sunmuştur. Karardan memnun olmayan Cemal Paşa, karar metnini değiştirerek cezaları idama tahvil etmiştir. Cemal Paşa, idam kararını onaylayıp derhal uygulamak arzusunda olduğundan infaz emrinin yazılmasını Adlî müşavir Vassaf Bey’den istemiştir. Hazırlanan emri Vassaf Bey ve Ali Fuad Bey imzalamayınca IV. Ordu Kumandanı yetkisini kullanarak infaz emrini imzalamıştır(27). Böylece daha önce idamı kesinleşen 11 kişiyle birlikte idama cezası verilenlerin sayısı 34’e yükselmiştir Bu arada kaçmış oldukları için gıyabında yargılananların çoğu da idama çarptırılmıştır.

(Şam Merce meydanındaki idamlar)
Aliye’de yargılanarak cezalandırılan kişiler aşağıda görüldüğü gibi Arapların önde gelen aydın, düşünür ve liderleridir. Aliye’de idama mahkûm edilenler(28): Abdulvahhab el-İngilizi(29); İttihat ve Terakki hükümetine kızdığından El-Lâ-Merkeziye’ye katılarak, Arap ayaklanması için Şam’da yapılan çalışmalarda etkin rol almıştır.
Abdülgani el-Arisi; El-Lâ-Merkeziye üyesi olup Paris Kongresi öncesinde ve sonrasında Arapların bağımsızlığı için Arapları isyana teşvik etmiştir. İlk olarak gıyabında idama mahkûm edilmiş, daha sonra yakalanmıştır.
Abdülhamid ez-Zöhravî; El-Müntedi el-Edebi’nin kurucusu olup, cemiyetin gizli programını yürütmüştür.
El-Lâ-Merkeziye ile gizli görüşmeler yapmış, Paris Kongresine katılmış ve Arap bağımsızlığı için faaliyet göstermiştir.
Abdülkadir el-Hurasâ; El-Lâ-Merkeziye’nin Beyrut şubesinin etkin üylerindendir. Cemiyetin mührünü Mısır’dan Beyrut’a getirmiştir.
Abdülkerim Halil; El-Lâ-Merkeziye’nin gizli teşkilatındandı. Mısır’da Arap bağımsızlık çalışmalarına katılmıştır.
Ali Efendi el-Armenâzi; El-Lâ-Merkeziye üyesi ve mutemedidir. Adına basılmış cemiyetin mührü ele geçirilmiştir.
Arif eş-Şehhab; El-Lâ-Merkeziye’nin çöle firar ederek, bedevileri isyana teşvik eden üyelerindendir. Cemiyet merkezi ile Beyrut şubesi arasındaki iletişimi sağlamıştır.
Baytar Ali; El-Lâ-Merkeziye ve Cemiyet es-Suriyetü’l-Arabiye ve El-Kahtaniye gibi Arapların bağımsızlığı için faaliyet gösteren cemiyetlerde çalışmıştır.
Celal Buharî; Seferberlikten önce Arap bağımsızlığı için çalışmış, savaşın başlamasından sonra Arapları ayaklandırmak gayesiyle ordudan firar etmiştir. Corci Haddâd; Cemiyet-i Lübnaniye üyesidir. Neşriyat yoluyla Lübnan’ın bağımsızlığı için propaganda yapmıştır.
Emin Lütfi Bey; El-Ahd Cemiyeti’nin Halep şubesi reisidir. Seferberlik ilanından sonra Şam’da subaylar arasında ayrılıkçı propaganda yaptığı tespit edilmiştir.
Cemal Paşa’nın Emriyle Aliye Sıkıyönetim Mahkemesince…
Rüşdü eş-Şem’a; El-Lâ-Merkeziye’nin gizli teşkilatına mensuptu. Cemiyetin bütün eylemlerinde etkiliydi. Araplar arasında ayrılık ve bağımsızlık fikrinin propagandasını yapmış, düzenlediği konferans ve tiyatrolarla halkı etkilemeye çalışmıştır.
Said Akl; İttihad el-Osmani gazetesinde yaptığı yayınlarla bağımsız bir Arap devletinin kurulması için propaganda yapmış ve bu yöndeki eylemleri desteklemiştir.
Said Efendi El Keremi; El-Lâ-Merkeziye üyesi ve Beni Sa‘b mutemedidir.
Salih Bey Haydar; El-Lâ-Merkeziye’nin Baalbek şubesinin mutemedidir. Kendisine ve elMahmasani’ye Mısır’dan gönderilmiş olan mektuplarda gizli teşkilata dâhil olduğuna dair deliller tespit edilmiştir.
Selim Bey Cezâiri; Arapların bağımsızlığı fikrini ortaya koyanların ileri gelenlerindendir. Arap Zabitan Cemiyeti’ni kurmuştur. Arapları yücelterek Türkleri aşağılayan bir marş yazmıştır(30) .
Selim el-Ahmed Abdülhadi; El-Lâ-Merkeziye’nin Cüneyn kazası mutemedidir.
Seyfeddin el-Hatib; El-Müntedi el-Edebi’yi gizli ajandası doğrultusunda idare etmiş, Arapların bağımsızlığı için ilan edilen programı imzalamış, Mısır’da El-Lâ-Merkeziye ile müzakerelerde bulunmuştur.
Şefik el-Müeyyed; El-İhâ el-Arabi’nin temsilcisiydi. Fransa’nın İstanbul Elçiliği, Mısır ve Suriye’deki Fransa görevlileriyle Suriye’de kurulacak Suriye prensliği ve Arapların bağımsızlığı için görüşmeler yaparak müdahale için Fransa’dan asker talebinde bulunmuştur. El-Lâ-Merkeziye ile irtibatlıdır.
Şeyh Ahmed Tabbare; El-Lâ-Merkeziye’nin koruyucusu olan önemli üyelerindendir. Arapların bağımsızlığı için gazetesi vasıtasıyla propaganda yapmış ve bağımsız bir Arap devletinin kurulması için Mısır’da yapılan faaliyetlere iştirak etmiştir.
Şükrü el-Aseli; El-Lâ-Merkeziye üyesi olup Mısır’da ayrılıkçı isteklerini açıkça dile getirmiştir. Fransa’nın Şam konsolosuyla ilişkileri tespit edilmiştir. Tevfik el-Bisat; Bedevi Arapları ayaklandırmak için ordudan firar etmiştir.
El-Muntedi ve ElLâ-Merkeziye cemiyetlerinin gizli faaliyetlerine katılmıştır.
Yusuf Hanî; hali vakti yerinde, şık ve iyi giyinen, eğlenceye düşkün zengin biriydi. Kışı Beyrut’ta, yazı Avrupa’da geçiren Yusuf Hanî, savaş başladığında geç davrandığından Beyrut’ta kalmıştı. Savaştan önce kumar masasında kendisine imzalatılan bağımsızlık bildirgesinden haberdar bile değildi. Affı için yalvarmışsa da imzalamış olduğu belge idamına yeterli olmuştur(31) .
Firar ettikleri için yakalanamayarak gıyaben idama mahkûm edilenler:
Hakkı el-Azm, Refik el-Azm, David Berekât, Şeyh Redid Rıza, Faris Nemer, Dr. Şebeli Şemil, Halil Mitran, İbrahim Neccar, Corc Abdülmesih, Corc Bahri, Cebrail Asaf, Necib Garveri, Alfred Garveri, Aziz Bahri, Emir Halil Ebullema, Halil Bulad, Hanri Habib Bulad, Necib Bistani, Filip Şeyma, Necib Kuttan, Necib Karisani, Corc Romani, Corc Karisani, Kâfil Eve, Jan Abiye, Necib Atenace, Dr. Grozozi, Nimetullah Ganem, Refail Gurre, Mişel Lütfullah, Dr. Yusuf Kehil, Şeyh Yusuf el-Hazan, Corc Hayır, Reşid Hıyat, Edmon Melhame, Dr. Halil Şakka, Yusuf Şem‘an Saydnavi, İlyas Huneyn, Selim Şemil, Maryus Şemil, Yusuf Habib Zenabezi, İlyas Zühhar, Alfons Zeyniyye, Fuad Hatib, Konstantin Nebi, Hasan Hamad, Abdülhafız bin Mahmud el-Hasan, Rızkullah Arkaş, Selim Sabit, İzzet el-Abid, Şükrü Ganem, Aziz Ali.(32)
İdam dışında ceza alanlar:
Alber Humsi; Muhammed el-Mahmasani’nin etkisiyle El-Lâ-Merkeziye’ye girerek, Arap bağımsızlığı için çalışma suçundan beş yıl kalebentlik cezası almıştır.(Kalebentlik cezası:suçluların kale içinde hapsedilmesidir.)
Emir Tahir; Osmanlı askerî sevkiyatı hakkında Fransız konsolosluğuna bilgi verdiği ve Arap ayaklanması çıkarılması için çalıştığı suçlamasıyla muvakkat küreğe mahkûm edilmiştir. Esad Haydar ve oğlu Hüseyin Haydar; El-Lâ-Merkeziye’ye üye olmakla suçlanmışlardır.
Esad Haydar; oğlunun Mısır’dan gönderdiği mektupları inkâr etmiştir. Oğluyla birlikte iki yıl sürgün cezasına çarptırılmışlardır. Ancak oğlu aleyhinde başka delillerin ortaya çıkmasıyla Hüseyin Haydar’ın cezası ikinci mahkemede artırılmıştır.
Muhammed Ali El-Halebi; Arap gizli cemiyetlerine üye olmaktan beş sene kalebentliğe mahkûm edilmiştir.
Muhammed Salim bin Mustafa Mazlum; gençler arasında Arap bağımsızlık fikrini yaymak için telkinlerde bulunduğu suçlamasıyla beş sene kalebentliğe mahkûm edilmiştir.
Mustafa Semisme; El-Lâ-Merkeziye üyesi olup Halep ve Beyrut’ta Arap davası için faaliyette bulunmuştur. Ancak faaliyetleri ispatlanamadığından iki sene gözetim altında bulundurulmasına karar verilmiştir.
Reyyaz Sulh; Arap bağımsızlığı için siyasi faaliyetlerde bulunmuştur. İlk mahkemede iki yıl sürgün cezasına çarptırılmışken daha sonra yeni delillerin ortaya çıkmasıyla Aliye’de cezası ömür boyu sürgüne çevrilmiştir. Rıza Sulh; Savaş sırasında Sur ve Sayda taraflarında halkı bağımsızlığa sevk etmek gayesiyle maneviyatı kuvvetlendirecek telkinlerde bulunmuştur. Suriye’nin işgal edilmek üzere olduğunu, İskenderun ile Suriye arasındaki irtibatın kesildiğini ileri sürerek isyanı teşvik etmiştir. Ömür boyu sürgün cezasına çarptırılmıştır.
Yusuf Süleyman el-Hayber ve Tevfik en-Natur; Araplar arasında ayrılıkçı fikirler yayma konusunda belgelerde isimleri çok sık geçen iki şahıstır. İkisi de muvakkat küreğe mahkûm edilmişlerdir(33).
İdamların Uygulanması ve Tepkiler
Mısır’daki ayrılıkçı cemiyetlerle işbirliği yapmak, İngiltere ve Fransa himayesinde bağımsız bir Arap devleti kurmak ve bir Arap halifeliği tesis etmek suçlarından Aliye’de verilen idam cezalarını Cemal Paşa vakit geçirmeden uygulamak istiyordu. İttihat ve Terakki’nin önde gelenleri bu konuda Cemal Paşa ile aynı düşüncede olmakla beraber idam kararlarının hükümet tarafından da incelenmesini arzu ediyorlardı. İçlerinde bazı mahkûmların affedilmesini isteyenler de vardı. Enver Paşa Abdülhamid ez-Zöhravî, Talat Bey de Şefik el-Müeyyed’in idamdan kurtarılması için Cemal Paşa’dan ricacı olmuşlardır. Yine Emir Şekip Arslan, Emir Faysal ve onun adına Şeyh Bedrettin de idamların engellenmesi için girişimde bulunmuşlardır. Ancak Cemal Paşa bu isteklerin hiçbirini kabul etmemiştir(34) .

(Emir Şekip Arslan)
İdama mahkûm edilenlerden 10’u Müslüman 1’i Hristiyan olan 11 kişilik ilk grup cezalarının infazı için 20 Ağustos 2015 tarihinde Aliye’deki hapishaneden alınarak, Beyrut’a getirilmişlerdir. Mahkeme kararları yüzlerine okunarak sabah saat dörtten sonra idam edilmişlerdir. İdama mahkûm edilenlerden 21 kişilik ikinci grubun cezası ise 6 Mayıs 1916 tarihinde Beyrut’ta ve Şam’da infaz edilmiştir. İkinci grupta idam edilenlerin 17’si Müslüman, 4’ü de Hristiyan’dı. Şam’da idam edilenler sessizce ölüme giderken, Beyrut’ta asılanlar cesaretle ve hürriyet şarkıları söyleyerek darağacına gitmişlerdir(35).İnfazların yapıldığı gün Cemal Paşa, idam edilenlerin suçlarını açıklayan bir beyanname yayınlamıştır(36). Aynı gün önceden hazırlanan yazılarla Şam gazeteleri hainleri cezalandırdığı için Cemal Paşa’ya methiyeler dizmişlerdir(37). Emir Faysal ve Şam Mebusu Azmzade Mehmed Paşa idamları destekler mahiyette beyanatta bulunmuşlardır. Said Halim Paşa ise Padişah onayı alınmadan yapılan infazları eleştirmiştir. İdamlardan birkaç hafta sonra Hükümet ve Padişahın onayı için Cemal Paşa, durumu resmî bir yazıyla Harbiye Nezareti’ne bildirmiştir(38) . Cemal Paşa, Suriye’de bir isyanın çıkmasından çekindiği için idam kararlarını hemen uygulamıştır. İdam cezalarını uygularken, savaş sırasında yürürlüğe konan ve vatan savunması için gerekli görürlerse idam kararlarını İstanbul’dan onay almadan infaz etme yetkisini ordu kumandanlarına veren bir karara dayanmıştır(39). Gerçekte İttihat ve Terakki merkezi, idam kararlarının bir kez de Harbiye Nezareti’nde incelenmesini istiyordu. Ancak Cemal Paşa, idam kararlarının değiştirilebileceği düşüncesiyle yetkisini kullanarak idamları hemen uygulamıştır. Acele ederek çıkması muhtemel isyanı önleyeceğini ve Arap milliyetçilerini sindireceğini sanmıştır(40) . Aliye idamlarının uygulanması Cemal Paşa’ya karşı tepkilere neden olmuştur. Bazıları idamlara kanıt gösterilen konsolosluk belgelerinde işlendiği iddia edilen suçların 1913 genel affı kapsamında olduğunu ileri sürerek, idamların haksız ve kanuna aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir(41). İdamların infazını gerçekleştirirken Padişah onayını almadığı için de Cemal Paşa’yı suçlamışlardır. Yine idam kararları uygulanmasa gerçekten Suriye’de Araplar isyan etmeyecek miydi? Şerif Hüseyin isyanının çıkmasında bu idamların etkisi var mıydı? Bütün bu eleştirileri Cemal Paşa kabul etmeyerek kendini savunmuştur. İdamlar dolayısıyla Suriye’de asayiş ve sükûnetin temin edildiğini, Hicaz kaynaklı isyanının da bizzat Şerif Hüseyin’in ikiyüzlülüğü ve ahlaksızlığından kaynaklandığını ileri sürmüştür(42). Şerif Hüseyin, isyan düşüncesini II. Abdülhamid zamanından beri taşımaktaydı. Cemal Paşa’nın uyguladığı idamları cinayet olarak gören Şekip Arslan’a göre öldürülenlerin çoğu devlet haini değil, sadece İttihat ve Terakki muhalifiydi. Bunlardan bazıları suçlu olsa bile, suçları idamı değil, hapis ve sürgün cezalarını gerektiriyordu. Siyaset gereği Arap ileri gelenlerinin bir kısmını sürgüne gönderip, bir kısmını öldürten Cemal Paşa, Araplarla Türkleri birbirine düşman haline getirmiş, Osmanlı düşmanlarına, Arap-Türk çatışması isteyenlere, bölgede yabancıların çıkarlarını savunanlara uygun zemin hazırlamıştır(43). Aliye’de verilen idam kararlarının zaman geçirilmeden uygulanmasına gelen tepkiler üzerine Cemal Paşa kendini savunmak zorunda kalmıştır. Ağustos 1915 ve Mayıs 1916’da idam edilenlerin isimlerini, suçlarını ve Fransız konsolosluklarında ele geçirilen belgeleri hazırlattığı Aliye Divân-ı Harb-i Örfîsinde Rü’yet Olunan Mesele-i Siyasiye Hakkında Bazı İzahat adlı bir kitapta bir araya getirmiştir(44) . Kırmızı Kitap olarak anılan bu kitabı Falih Rıfkı Atay aracılığı ile İstanbul’a göndermiş ve 1916’da Tanin Gazetesi Matbaası’nda bastırmıştır.

(Falih Rıfkı Atay)
Bu kitap daha sonra günümüz Türkçesine de çevrilmiştir(45) . Cemal Paşa’nın Suriye’de yaptırdığı yargılamalar ve uyguladığı idam hükümleri çok tartışılmıştır. Paşa’nın kurmay başkanı olan Ali Fuat Erden de daha sonra yazdığı hatıralarında Aliye’de verilen idam kararlarını doğru bulmadığını ifade etmiştir. Erden’e göre idamların Şerif Hüseyin isyanıyla ilgisi yoktur. Çünkü Şerif Hüseyin idamlardan çok önce isyan kararını vermiştir(46) . İngilizler ise, daha sonra çıkarttıkları yayınlarda idamlar konusunda Cemal Paşa’ya hak vermişlerdir(47) .
Sonuç
Cemal Paşa’nın emriyle yapılan yargılamalar ve idamlar sonrasında Suriye ve Filistin’de hiçbir ayaklanma çıkmamıştır. Hatta Şerif Hüseyin’in İngilizlerin yardımıyla ayaklanmasına kadar da bir isyan belirtisi görülmemiştir. Mekke Emirinin isyanı, İttihat ve Terakki’nin Türk milliyetçiliğinin cemiyeti olduğunu ve Türklerle Arapların yollarının ayrıldığını göstermiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığının yayınladığı bir esere göre, Türklerin 1915’te Suriye’de aldıkları önlemler sayesinde savaş öncesinde var olan ihtilalci teşkilatlar Arap bağımsızlığına önemli bir katkı yapamamışlardır. Suriye’deki idamların Şerif Hüseyin isyanına etkisi ise mümkün değildir. Çünkü Şerif Hüseyin idamlardan çok önce isyan hazırlıklarına başlamıştı. Bağımsız bir Arap devleti kurmak amacıyla İngilizlerle irtibata geçen Şerif Hüseyin, Cemal Paşa’nın Suriye’de bulunduğu sırada faaliyetlerini gizli olarak sürdürmekteydi. İsyan hazırlığı için ikisi de Osmanlı mebusu olan oğulları Abdullah ve Faysal’ı görevlendirmişti. Abdullah, İngilizlerin desteğini sağlamaya çalışırken, Faysal da bir taraftan Suriye’deki Arapları isyana hazırlıyor, diğer taraftan Osmanlıların bölgedeki hareketliliği fark etmemesi için uğraşıyordu. Faysal bu amaçla uzun süre Suriye’de kalmış, Osmanlı ordusunun durumunu görmek için Çanakkale’ye gitmiş, hatta bedevilerin isyana katılmasını sağlamak için Sina Çölü’ne bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bütün bunları Cemal Paşa’nın onayı ile yapan Faysal, esas amacını gizlemeyi başarmıştır. İdamlar konusunda ikiyüzlü davranan Faysal, Cemal Paşa’yı desteklediğini ifade etmiştir.

(Ruhu Şad Olsun…)
Kaynaklar
1. Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/I, TTK Yay., Ankara 1991, s 410-413.
2. Cemal Paşa, Hatırat (yayına hazırlayan: Metin Martı), Arma Yay., 1996, s. 146-147; Nevzat Artuç, Cemal Paşa, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 2008, s. 208-209.
3. Artuç, a.g.e., s. 209-210.
4. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/I, s. 415-419; Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat Terakki, İmge Kitabevi, Ankara 1998, s. 403-404.
5. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/I, s. 402-404.
6. Artuç, a.g.e., s. 298-299.
7. IV. Ordu Kumandanlığı sırsında Cemal Paşa’nın karargahında subay olarak bulunan Falih Rıfkı Atay eserinde, Şam’da Paşa’nın şerefine düzenlenen bir suarede hatiplerin dile getirdiği övgülere geniş yer ayırmıştır. Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, Pozitif Yay., İstanbul 2004, s. 54-55.
8. Artuç, a.g.e., s. 298-300.
9. Cemal Paşa, Hatırat, s. 247-248.
10. Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/III, TTK Yay., Ankara 1991, s. 211, 223.
11. Artuç, a.g.e., s. 300-301.
12. Emir Abdülkadir, Cezayir’de, Fransızlara karşı 1831-1847 yılları arasında bağımsızlık mücadelesi vermiş ve esir düşmüştür. 1852’de esaretten kurtulduktan sonra Suriye’ye yerleşmiş ve Osmanlı yönetiminden büyük iltifatlar görmüştür.
13. Ali Paşa bu sırada Meclis-i Mebusan’ın ikinci reisiydi. Emir Abdülkadir’in soyu kurumasın diye Cemal Paşa, Ali Paşa’yla ilgili belgeleri mahkemeye vermemiştir. Bu sırada Şam mebusu olan Ali Paşa da mebusluktan istifa etmiştir. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/III, s. 212, 223.
14. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/III, s. 211-212.
15. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/III, s. 212.
16. Philip H. Studdard, Teşkilat-ı Mahsusa, (Çev: Tansel Demirel), Arba Yay., İstanbul 1993, s. 123-124; Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/III, s. 221.
17. Cemal Paşa, Hatırat, s. 237-241; Umar, a.g.e., s. 329.
18. Umar, a.g.e., s. 336.
19. Artuç, a.g.e., s. 301-306. Anadolu’ya sürülenler hakkında geniş bilgi için bkz: Emir Şekip Arslan, Bir Arap Aydının Gözüyle Osmanlı Tarihi ve 1. Dünya Savaşı Anıları, (Çev: Selda Meyda-Ahmet Meydan), Çatı Kitaplar, İstanbul 2005, s. 361-366.
20. Cemal Paşa, Hatırat, (Yay. Haz: Metin Martı), Arma Yay., İstanbul 1996, s. 210-211.
21. İngilizlerin desteğini sağlamak için Mısır’a giden Emir Abdullah, Kahire’de İngiltere temsilcisi Lord Kitcherener ile görüşmüştür. Emir, Arapların isyan sebebini Osmanlı memur ve askerlerinin Araplara kötü davranması, Türklerin Arapları hor görmesi ve Arapların Türk askerleri tarafından işkenceye tabi tutularak öldürülmesi olarak göstermektedir. Kral Abdullah, a.g.e., s. 57-63.
22. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/III, s. 218-221.
23. von Kress [Friedrich Freiherr Kress von Kressenstein], Son Haçlı Seferi Kuma Gömülen İmparatorluk, Yeditepe Yay., İstanbul 2007, s.204.
24. Selim Ali Selam, Beyrut Şehremini’nin Anıları (1814-1918), (Tercüme: Halit Özkan), Klasik yay., İstanbul 2005, s. 150-168.
25. Artuç, a.g.e., s. 306-308.
26. Umar, a.g.e., s. 336.
27. Umar, a.g.e., s. 336-338.
28. Ali Fuad Erden, Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye Hatıraları, (Yayına haz: Alpay Kabacalı), İş Bankası Kültür Yay..,İstanbul 2006, s. 274-276.
29. Aliye’de cezalandırılan şahıslar hakkında geniş bilgi için bkz: Osmanlı İmparatorluğunda Ayrılıkçı Arap ÖrgütleriAliye Divân-ı Harb-i Örfîsi, s. 158-168.
30. Kırmızı Kitap olarak anılan Aliye Divân-ı Harb-i Örfîsi isimli eserde Abdülhamid el-İngilizi olarak geçen bu şahsın ismi Cemal Paşa’nın anılarında ve konuyla ilgili araştırmalarda Abdulvahhab el-İngilizi olarak zikredilmektedir. Karşılaştır: Cemal Paşa, Hatırat, s. 211; Artuç, a.g.e., s. 306, 307, 308; Umar, a.g.e., s. 338.
31. Aliye Divân-ı Harb-i Örfîsi, s. 30-31.
32. Atay, a.g.e., s. 52-53.
33. Aliye Divân-ı Harb-i Örfîsi, s. 167. Ayrı bir liste için karşılaştırınız: Umar, a.g.e., s. 338-339. Her iki liste arasında ufak telaffuz farkları vardır.
34. Aliye Divân-ı Harb-i Örfîsi, s. 162, 165, 167, 168.
35. Artuç, a.g.e., s. 308-309; Umar, a.g.e., s. 339.
36. Erden, a.g.e., s. 277-279.
37. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/III, s. 222.
38. Erden, a.g.e., s. 279.
39. Artuç, a.g.e., s. 309; Umar, a.g.e., s. 340-341.
40. Erden, a.g.e., s. 275-276.
41. Artuç, a.g.e., s. 309.
42. Aliye’de yargılananların genel aftan sonra ihtilalci el-Lâ Merkeziyye cemiyetiyle ilişkilerini kestiklerini ispatlayamadıklarını belirten Ali Fuad Erden, mahkemenin de cemiyet ve sanıkların ilişkisinin devam ettiğini ispatlayamadığını dile getirmiştir. Erden, aftan sonra ilişkilerin sürdüğünü ispat etmenin mahkemenin görevi olduğunu da ifade etmiştir. Erden, a.g.e., s. 276.
43. Artuç, a.g.e., s. 310-311.
44. Emir Şekip Arslan, a.g.e., s. 408-410.
45. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III/III, s. 222.
46. Artuç, a.g.e., s. 309; Aliye Divân-ı Harb-i Örfîsi.
47. Erden, a.g.e., s. 279-280.
ARTUÇ, Nevzat, Cemal Paşa (Askeri ve Siyasi Hayatı), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008.
Askerî Salnâme, İstanbul 1311.
ATAY, Falih Rıfkı, Zeytindağı, İstanbul 1981.
Bahriye Salnâmesi, İstanbul 1334.
Cumhuriyet Arşivi, 030 10/204 392 17, lef. 1, 8 Ağustos 1338 (8 Ağustos 1922).
Cemal Paşa, Hatıralar (1913-1922), Dersaadet 1922.
Cemal Paşa, Hatıralar, Yayına Haz. Alpay Kabacalı, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2001.
Cemal Paşa, Suriye ve Filistin ve Garbi Arabistan Abidât-ı Atikası (Alte Denkmaler Aus Syrien Palastina Und Westarabien), Yay. Haz. Prof. T. Wiegand, Verlag Von Georg Reimer, Berlin 1918.
Dz.K.K., Deniz Arşivi, Künye Defteri, Defter No: 1, Sayfa No: 4/1-2.
Erden, Ali Fuad, Birinci Dünya Harbinde Suriye Hatıraları, İstanbul 1954.
İkdam, 9119, 8 Ağustos 1922.
Vakit, 1723, 30 Eylül 1922.
YALÇIN, H. Cahit, İttihatçı Liderlerin Gizli Mektupları, Yay. Haz. O. Selim Kocahanoğlu, Temel Yay., İstanbul 2002.
Ege Üniversitesi biyomedikal cihaz teknolojisi mezunu ve Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi biyomedikal mühendisliği bölümü 4. Sınıf öğrencisiyim.

Yorum gönder