Türk Edebiyatının Zaman Avcısı: Ahmet Hamdi Tanpınar
Yadigar KALKAN

Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901’de İstanbul Şehzadebaşı’nda doğmuştur. Babası çeşitli yerlerde nâiblik ve kadılıktan sonra, Antalya kadılığından emekli Hüseyin Fikri Efendi’dir. Ailenin üç çocuğundan en küçüğüdür. Tanpınar, lise öğrenimini Antalya’da tamamladıktan sonra, yükseköğrenim için 1918’de İstanbul’a gitmiştir. İstanbul’da bir yıl veterinerlik bölümünde yatılı okuduktan sonra, ertesi yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kayıt olmuştur. İstanbul Üniversitesindeyken, şair Yahya Kemal Beyatlı ile tanışan yazar, böylece edebiyat dünyasına adım atmıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar “Dilin kapısını bize o açtı.” dediği Yahya Kemal’den fazlasıyla etkilenmiştir. Üniversite yıllarında Cenap Şahabettin, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Mehmet Fuad Köprülü, Ömer Ferit Kam, Babanzade Ahmed Naim ve Hüseyin Daniş’ten ders alan usta edebiyatçı, “Şeyhi’nin Hüsrev ve Şirin’i” teziyle 1923’te üniversiteden mezun olmuştur. Mezuniyetinin ardından “Milli Mecmua”, “Hayat”, “Görüş”, “Ülkü”, “Varlık”, “Oluş”, “Kültür Haftası” ve “Aile” dergilerinde yazılar yazmıştır. Tanpınar, 1923’te Erzurum, 1926’da Konya, 1927’de Ankara, 1932’de İstanbul Kadıköy liselerinde, 1930’da ise Ankara Gazi Terbiye Enstitüsünde öğretmenlik görevini üstlenmiştir.
Zaman Avcısı olarak akıllara kazınan Tanpınar’ın Türk Edebiyatı’na kattığı eşsiz eserlerini gelin beraber inceleyelim :
Tanpınar, edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete önem vermiştir. Şehirlere ve şehirlerde yaşamış insanlara birer kalp adamı gözüyle bakmıştır. Bu durum özellikle Beş Şehir adlı eserinde göze çarpmaktadır. Eserinde şehirlere bakarken manevi değerlerimizi, kültürümüzü en ince ayrıntısıyla gözler önüne sermiştir. Eser deneme türündedir. Tanpınar, eserinin konusunu, “Beş Şehir’in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir.” olarak ifâde etmiştir. Peki bu beş şehir hangileridir? Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’dur. Ankara, Tanpınar için milli mücadeledir. Erzurum’u “Sanki vatana çatısından bakıyordum.” sözleri ile özetler. Konya ise onun için bozkırın çocuğudur. Gösterişsiz, içten, zengindir. Mevlana’dır, Şems’tir, Selçuklu’dur. En önemlisi aşktır, Tanpınar için. Bursa, Tanpınar’a göre Osmanlı’nın ön sözüdür ve Bursa’da ikinci bir zaman vardır. İstanbul ise kadim ve kutlu şehirdir. Yıkılan imparatorluğun ay ışığının altın bir uçurum açtığı boğaz sularında saz sesleri arasında battığı bir masal gemisidir. Beş Şehir’in ilk şekli, Ülkü mecmuasında yayımlanmıştır. Daha sonra Tanpınar bu illere Konya’yı da ilâve ederek denemelerini 1946’da kitaplaştırmıştır. En uzun bölüm İstanbul’dur. Yazarın, Beş Şehir’den önce yayımlanan birçok eseri bulunmaktadır.
1920’de Celal Sahir Erozan’ın bir şiir ve hikâye toplamı şeklinde yayımladığı seriden Altın Kitap’taki Musul Akşamları yayımladığı ilk şiir olmuştur. Daha sonraki şiirleri Dergâh, Millî Mecmua, Anadolu Mecmuası, Hayat, Görüş, Yeni Türk Mecmuası, Varlık, Kültür Haftası, Ağaç, Oluş, Ülkü, İstanbul, Aile, Yeditepe gibi kültür ve edebiyat dergilerinde yayımlanmıştır. En tanınmış şiiri olan Bursa’da Zaman’ın ilk hâli “Bursa’da Hülya Saatleri” başlığıyla 1941’de Ülkü mecmuasında yayımlanmıştır. Vefatına yakın bir vakitte ise Şiirler adıyla basılan kitabına otuz yedi şiirini almıştır. Bu eser, Tanpınar’ın ilk ve tek şiir kitabıdır. Bu esere aldığı şiirlerin hepsi hece vezniyledir. Vefatından sonra İnci Enginün tarafından bir araya getirilen ve Bütün Şiirleri başlıklı antolojide ise 74 şiir bulunmaktadır. Tanpınar’ın ilk makalesi olan Şiir Hakkında 1930’da yayımlanmıştır. “XIX. Asır Türk Edebiyatı” adlı eseriyle ise edebiyat tarihçiliğine yeni bir bakış açısı getirmiştir. İkinci kitabı olan Namık Kemal Antolojisi’ni 1942 yılında yayımlamıştır. 1943’te ise öykülerini içeren Abdullah Efendi’nin Rüyaları’nı yayımlamıştır.
İlk romanı olan Mahur Beste ise 1944’te tefrika edilmiş ve 1975’te basılmıştır. Neşati’nin “Gittin emma ki kodun hasret ile canı bile İstemem sensiz geçen sohbet-i yâranı bile” beyiti, roman boyunca sıkça tekrarlanmaktadır. Huzursuzluğun romanı olan Huzur ise, 1948’de Cumhuriyet’te tefrika edildikten sonra büyük değişikliklerle kitap hâline getirilip, 1949’da yayımlanmıştır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri iç içe verilmektedir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz’la Nuran’ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır. Sahnenin Dışındakiler adlı romanı 1950’de, Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı ise 1954’te Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilmiştir. 1955 yılında ise ikinci hikâye kitabı olan Yaz Yağmuru yayımlanmıştır. Ayrıca Tanpınar’ın birden fazla tercümesi de bulunmaktadır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sağlığında yayımlatamadığı birçok çalışması ise ölümünü takip eden yıllarda teker teker yayımlanmıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Ocak 1962 tarihinde geçirdiği kalp krizi neticesinde, İstanbul’da 60 yaşında vefat etmiştir. Cenaze namazı Süleymaniye Camii’nde kılınmıştır ve Aşiyan Mezarlığı’na, Yahya Kemal’in mezarının yanı başına defnedilmiştir. Mezar taşına ise meşhur “Ne İçindeyim Zamanın” şiirinin ilk iki mısrası yazılmıştır.
“Ne içindeyim zamanın Ne de büsbütün dışında…”
Kaynaklar
1. Uçman, A. (2012). Bir Edebiyat Tarihçisi Olarak Tanpınar. Zaman Kitap.
2. Kaplan, M. (1963). Tanpınar’ın Şiir Dünyası. İstanbul: Dergah Yayınları.
3. Bayramoğlu, Z. (2007). Huzursuz Huzur ve Tekinsiz Saatler: Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine Tezler. İstanbul: Dergah Yayınları.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk 4.sınıf öğrencisiyim. Ortaokul yıllarımdan bu yana yazmak benim için günlük hayatın telaşesinde bir durak noktası.
Yorum gönder