CİNSEL SUÇLARDA RIZA
GİRİŞ
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun altıncı bölümünde cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar dört madde ile düzenlenmiştir. Bunlar cinsel saldırı suçu ( m. 102), çocukların cinsel istismarı suçu ( m. 103), reşit olmayanla cinsel ilişki suçu (m. 104) ve cinsel taciz suçu (m. 105) ‘dur. Kanun koyucunun bu suçlarla korumak istediği hukuki yarar doğrudan kişinin cinsel özgürlüğünün korunması olmakla birlikte dolaylı olarak irade özgürlüğünün korunmasıdır. Bu nedenle bahsi geçen suçlarda suça ilişkin tüm değerlendirmeler bu eksende gelişecektir. Özellikle üzerinde serbestçe tasarruf edilebilir bir hak olması nedeniyle kişinin cinsel özgürlüğü kapsamında gerçekleştirdiği fiillerde rızanın geçerliliği ve mevcut fiile etkisi her suç bakımından ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Rıza, kişinin kendisine yönelen bir eyleme karşı göstermiş olduğu olumlu irade beyanıdır.Bir kimsenin bir olaya ya da duruma gösterdiği rıza koşullar gerçekleştiği ölçüde olayın ya da durumun içerdiği fiile meşruiyet kazandıracaktır. Türk Ceza Kanunu “Üzerinde mutlak surette tasarruf edilebilen bir hakka ilişkin olmak üzere açıklanan rızaya karşılık fiili gerçekleştiren kişiye ceza verilmez.” (m. 26) diyerek bu durumu yasal bir zemine oturtmuştur. Ayrıca rıza bu yönüyle hukuka uygunluk nedenidir. Çünkü kişinin gerçekleştirdiği hareket kanundaki tipe uygun olsa dahi geçerli bir rızanın varlığı halinde fiil hukuka aykırılık unsuru yönünden geçerlilik koşulunu sağlamayacak ve suç oluşmayacaktır. Bunun yanı sıra tipte açıkça belirtilerek rızaya aykırılığın arandığı hallerde artık bir hukuka uygunluk nedeni olan rızadan değil, tipikliği kaldıran rızadan söz edilir . Örneğin Türk Ceza Kanunun 141. maddesindeki tanımda başkasına ait taşınır bir malı zilyedinin rızası olmaksızın bulunduğu yerden alan kişinin cezalandırılacağına yer verilmiştir. Burada zilyedin rızasının olmaması hususu özellikle belirtilmesi ve tipte yer verilmesi dolayısıyla doğrudan suçun maddi bir unsuru olarak kabul edilmiştir. Böylelikle zilyedin rızasının varlığı halinde fiil kanundaki tanıma uymayacak ve suç hukuka aykırılık değerlendirilmesine geçilmeden oluşmamış sayılacaktır.
Cinsel suçlarda rıza hukuka uygunluk nedeni olan rıza mı yoksa tipikliği kaldıran rıza mı sorusu her iki görüş bakımından farklı sonuçlar sunmaktadır. Cinsel saldırı suçu bakımından değerlendirildiğinde “Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi mağdurun şikayeti üzerine beş yıldan on yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır “( m.102) denilerek suçun temel hali tanımlanmıştır. Bu tanımdan yola çıkarak tipikliği kaldıran rızadan bahsedilebilmesi için rızanın tipe uygun fiilin oluşmasına engel olması gerekir. Bir fiilin tipe uygun olmaması da ancak o tipte sayılan maddi-manevi unsurları karşılamaması ile mümkün olur. Madde metnine bakıldığında rızaya aykırılığı bünyesinde barındıran herhangi bir deyime yer verilmemiştir. Ancak madde başlığına bakıldığında “cinsel saldırı” tabiri kullanılmıştır. Saldırı eylemi etimolojik anlamına bakıldığında zaten bir kimsenin rızasına aykırı olarak gerçekleşen bir eylemdir. Bu nedenle mantıksal olarak rızanın varlığı halinde saldırının olmayacağını ve fiilin tipteki neticeyi karşılamadığını söylememiz gerekir. Özetle kanunu madde başlığıyla beraber amaçsal yorum metodlarıyla yorumladığımızda rıza tipikliği kaldıran rızadır fakat ceza hukukunda suçta ve cezada kanunilik ilkesine göre yorumlandığında maddi unsurların tipte yer alması şartını sağlamaması dolayısıyla buradaki rıza tipikliği kaldıran rıza değildir. Rızanın hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edildiği ihtimalde cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden her eylem tipe uygun bir fiil sayılacak ve rızanın suçun oluşumuna engel olması ancak o fiil hukuk alanında aykırı bir fiil sayılmaması halinde gerçekleşecektir. Fakat bunun pratik çıktılarında da bazı çelişiklikler bulunmaktadır. Örneğin zina yeni TCK döneminde suç olmaktan çıkarılmış, hukuka aykırı bir fiil olarak kabul edilmiştir. Türk Medeni Kanunu açısından evlilik birliği içerisindeki eşlerden birinin başka biri ile cinsel ilişkide bulunması halinde fiilin tipik sayılması için cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi yeterli olup hukuka aykırılık aşamasındaki değerlendirmede mağdurun rızası olsa dahi “zina” eylemi hukuka aykırı olduğu için suçun oluşması tamamlanacak ve zina suç sayılacaktır. Şayet rıza tipikliği kaldıran rıza olarak kabul edilseydi eşlerden birinin üçüncü bir kişiyle olan cinsel ilişkisinde rızanın varlığı halinde hukuka aykırılık değerlendirilmesi yapılmadan suç oluşmayacak sonucuna varmakla birlikte hukuk teorisinde de çelişiklik bulunmayacaktı.
Tipikliği kaldıran rıza, hukuka uygunluk nedeni olan rıza tartışmasında belki de en önemli nokta hata konusudur. Çünkü hatanın kastı kaldıran fonksiyonu iki görüş açısından farklı değerlendirilmektedir. Rızanın suçun maddi unsuru kabul edildiği görüşte TCK 30/1 gereği fail mağdurun rızasının varlığı konusunda hataya düşmüşse bu hatasından yararlanacak ve kastının olmadığı kabul edilerek beraat edilecektir. Buna karşılık rızanın hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmesi halinde yine aynı maddenin ( TCK m. 30 ) 3. fıkrasına göre failin hatasından yararlanması için rızanın varlığında kaçınılmaz hata değerlendirmesi yapılması gerekecektir. İki madde arasında bir kıyas yapıldığında rızanın hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmesi görüşü mağdurun lehine, failin aleyhine bir sonucunu doğuracaktır. Cinsel suçların işlenmesinin git gide artması ve kanun koyucunun izlediği suç siyaseti gereği buna bağlı olarak cezaları artırma eğiliminde bulunması pratikte rızanın varlığı konusunda hata değerlendirilmesinin kaçınılmazlık çerçevesinde değerlendirilmesini gerekli kılacaktır. Özellikle bu suçlarda ispatın zorluğu ve şüpheden sanığın yararlanması durumları dikkate alındığında rızanın varlığında hatanın alelade bir değerlendirme yerine objektif kaçınılmazlık değerlendirilmesine tabii tutulması bu iradenin yöneldiği en mantıklı sonuç olacaktır. Kaldı ki Yargıtay da bu konuda rızanın hukuka uygunluk nedeni olduğu görüşündedir.
Çocukların cinsel istismarı suçu bakımından rızanın varlığı suçun oluşmasına engel değildir. Kanun koyucu on beş yaşını tamamlamamış ya da tamamlamakla birlikte fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş çocuklar bakımından bu yaş kitlesinin koruma amacı güdülen cinsel özgürlük kavramını anlayabilecek ve üzerinde tasarruf edebilecek yetkinliğe sahip olmadığından yola çıkarak gerçekleşecek her türlü cinsel davranışı cinsel istismar suçunun oluşması için yeterli görmüştür. Bunun yanında diğer yaştaki çocuklar açısından (16-18 yaş grubu ) cebir, tehdit, hilenin olması durumunda bu suçun oluşacağı belirtilmiştir. 16- 18 yaş grubu arasındaki çocuklara karşılık cebir, tehdit, hile olmaksızın gerçekleştirilen cinsel davranışlara karşılık mağdurun geçerli rızası fiili hukuka uygun hale getirir. Ancak bunun sınırı cinsel ilişkidir. Bahsi geçen yaş grubundaki çocuklarla cinsel ilişki yaşanması halinde reşit olmayanla cinsel ilişki suçu (m. 104 ) oluşacaktır. Burada amaçlanan çocuğun belli bir dereceye kadar cinsel özgürlüğü üzerinde dilediği gibi eylemde bulunması ancak söz konusu cinsel ilişki olduğunda bu yeterliliğe sahip olmadığı gerekçesiyle bir üst sınır çizilmesidir. Tabii bu noktada uygulamada karşılaşılan sorun cinsel davranış fiillerinin her türlüsüne gösterilen rızanın geçerli olması üstelik bu geçerliliğin çocuğun fizyolojik ve ruhsal durumunun yeterli olduğu gerekçesiyle ileri sürülmesi fakat söz konusu cinsel ilişki ( penetrasyon ) ‘nin gerçekleşmesi durumunda çocuğun bunu algılayabilecek seviyede olmaması nedeniyle reşit olmayanla cinsel ilişki suçuna vücut vermesidir. Bu noktada üzerinde durulması ve düzeltilmesi gereken tezatlık cinsel ilişki boyutuna varana kadar gerçekleştirilen eylemlerde rızanın geçerliliğine en azından belli bir dereceye kadar sınır koyulması ve böylelikle cinsel ilişki ve öncesi eylemler arasındaki rıza geçerliliğinin mantıksal olarak açıklanabilecek bir hale getirilmesidir.
Cinsel taciz suçu bakımından (m. 105 ) bu suçun niteliği nedeniyle gerçekleştirilen eyleme rıza gösterme olanağı pek mümkün değildir. Ancak failin suç kapsamındaki hareketlerine karşılık mağdurun gösterdiği rıza elbette fiili hukuka uygun hale getirecektir.
10 temmuz 2004’te İstanbul’da doğdu. İlköğretim ve ortaöğretimini de İstanbulda tamamladı. Yükseköğrenimini Afyon Kocatepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 3.sınıf öğrencisi olarak devam ettirmektedir. Kitap okumak, piyano çalmak, müzikle ilgilenmek, sanat tarihi araştırmaları yapmak hobileri arasında olup aktif olarak Afyon Kocatepe Üniversitesi Münazara Topluluğunda münazara yapma, hitabet ve etkin konuşma becerisi kazanma faaliyetlerini devam ettirmektedir.
Yorum gönder