DENİZ
dünya kaysaydı ayaklarımın altından
bu kadar can yakar mıydı bu devir bilemiyorum
beynimi tırmalayan seslerin gerçekliğini
sorgulamak zorunda kalır mıydı benliğim yine?
antidepresanlara doktorlara kafa tutmak
kolay geliyor gözüme, oysa
içimde ezdiğim dünyalara kalkmıyor başım
eğmiyorum yüzümü ama dik de tutamıyorum
gözlerimi kaçırdığım yerlere sığamıyorum
titreyen vücuduma aldırmıyor gibi yapıp
umudu öldürüyorum içimde yine ağır ağır
kaçtığım bir değil, binlerce sokak var
adım atsam o kaldırıma öleceğim biliyorum
nerede kirlettim bu elleri hiç bilmiyorum
belki hayata kafa tutarken lâl olmuştur dilim
belki savaşırken yorulmuştur yüreğim
kestirememek diye bir şey yaşıyor bu dünyada
gizliliğin sınırlarını kim aşabiliyor ki?
yüzüm, ne kadar uğraşsam da dönmüyor tekrar dünyaya
belki gelmiyordur içimden
belki susmamıştır henüz deniz
bir sığlıkta boğuluyorum
sesimi kaybettim sanırım önce
sonra ellerim mi kayboldu ne
bilmiyorum ki niye ihanet ettim kendime
gören olmuş mudur acaba puslu bir yüreği
ya da ne bileyim soluk, sisli bir bedeni?
gerçi kayıyor zaten dünya
her geçen gün biraz daha oynuyoruz eksenimizden
böyle böyle silinip gider miyiz ki
ben mesela sallansam arafta yok olur muyuz
evet, tahmin etmiştim zaten, aksine var oluruz
ben ne istersem tersini oluruz
gözlerim de büyümüyor sanırım artık.
ruhum mu terk etti beni yoksa ben mi ruhumu?
kestiremiyorum ki işte
yaşıyor bu dünyada böyle şeyler,
varlar yani yok edemiyorum ki
kendimden esirgediğim o vicdanı nasıl sunuyorum herkese
nasıl duyuyorum sesleri, nasıl…
yabancı biriyim ben burada bu gece
orada da yabancı sanki bana gece
bir ışığa yön veremem ben
sürükleyemem ki güneşi peşimden
evren kaynıyor git gide
ben istesem donacak ama yine
gözümü sakınıyorum kendimden
bir ağaca yaslanmak bitirmiyor hiçbir şeyi.
geçen tüm trenler bana ait
tutmuyorum şimdi, sormuyorum şimdi
eksenler, denizler falan
her şey dediğimin tersi!
ben mi soğuyorum bu gece bu caddede
kış mı geldi yoksa sadece, çözemiyorum
her şey kayıp gidecekse ve yok olacaksa rüzgâr
bu bulutların anlamı ne?
bu histeki suskunluk mesela, niye
dokunsalar yıkılacağım yeryüzüne
biraz daha sıksalar boğazımı yok olacağım
kaldırımlar yetmiyor artık bana
sokaklar falan yaşatamıyormuş bir insanı
insan nerede yaşar ki zaten
ben bilmiyorum bu sorunun cevabını
cevapların da beni bildiğini sanmıyorum
gök gürlüyor bir yerlerde
gök yıkılıyor herhalde içimde
şansım olsaydı biraz daha kalmak isterdim bu şehirde
şansım olsaydı yıkılmak isterdim biraz daha
ve sonra kalkmamak bir daha
kalkmak zorunda kalmamak asla
kim doğuruyor bu sessizliği anlamıyorum
ya da ne büyütüyor…
mesela bir kurşunu ne var ediyor içimde?
bir döngü hapsetmiş beni içine, göz yumuyorum
kemiklerimin kırılma sesi geliyor kulaklarıma
ben niye kırılmıyorum, yoksa
çok mu dağılmış içim içime
her şey yıkıldıysa ne tutuyor beni ayakta
bulvarlar niye var mesela
gökyüzünde hep savrulur dünya kırıntıları
ama bilirim var olmaz yeryüzünde
şairler susuyormuş günün birinde
şiirlerden evet, kan damlıyor sadece
bu gece bu yol üzerinde
silmiyorum gözyaşlarımı, eksiliyorum
meydan okumuyorum dünyanın varlığına
savaşmıyorum kendi varlığımla
ben artık inanmıyorum sokaklarına denize çıktığına…
2001 doğumluyum. Yazmayı, okumayı hep çok sevdim. Fotoğraf çekmeyi, onları paylaşmayı ve resim yapmayı da rahatlatıcı buldum. Sanatla uğraşmak, aslında sanatın içinde olmak hep mutluluk verdi bana. Şiir ya da hikâye yazmak bir içini dökme, bir gün birilerine dokunma umudunu aşıladı. Bu dünyanın karmaşasından beni uzaklaştıran ve belki de delirmeme engel olan sığındığım yeni bir dünya oldu edebiyat. Zaten ne diyor Sait Faik de, “Yazmasaydım delirecektim”.
Yorum gönder