HANEDAN İÇİNDE HANEDAN: ÇANDARLILAR

HANEDAN İÇİNDE HANEDAN: ÇANDARLILAR

GİRİŞ

Tarihte güçlü olmayı, büyümeyi ve yeri geldiğinde statükosunu korumayı hedeflemiş, krizleri iyi yönetmeyi, başarı ve başarısızlığı tecrübe katmanıyla kendisinden sonraki nesillere aktarmayı bilinç edinmiş her imparatorluğun arkasında realist bakış açısıyla bu hedeflere ulaşmayı şiar edinen devlet adamları vardır. Bu devlet adamlarının bir kısmı bireysel tecrübelerini ailesine de aktarmayı bilmiş ve var olan devletin her yüzyılında olgunca yönetilmesini sağlamıştır. Bunun için yüksek bir eğitim bilinci, bahsettiğimiz tecrübeyi aktarırken büyük bir ustalık ve doğru insan yetiştirme, yetiştirilen insanın üzerine, ağır koşullarda doğru karar alabilme ve bu kararların getirdiği sonuçların sorumluluğunu alabilme, özelliklerini aktarabilmek gibi büyük emek isteyen koşullara ihtiyaç vardır. Nitekim bazı durumlarda tecrübeler yeni atılımlara engel olabilmiş devletin sürdürülebilmesi için kaygıyla tedbirli yaklaşımlar gerçekleşebilmiş ve çoğu devlet adamı bu yaklaşımlarından ötürü yanlış anlaşılabilmiştir. İşte bahsettiğimiz özelliklerin tümüne sahip, hanedan içinde hanedan oluşturmuş, kuşaktan kuşağa Osmanoğulları ailesine hizmet etmeyi kendilerine amaç edinmiş, bilgi ve birikimlerini devlete hizmette kullanmış, realist yaklaşımlarıyla ön plana çıkan bir aileden bahsedeceğiz. Çandarlılar…

Osmanlı İmparatorluğu, yapısal olarak Avrupa aristokrasisinden farklıydı. Devletin temelinde müslümanlığın getirdiği eşitlik, kut anlayışının getirdiği yalnız hanedanın üstünlüğü, bunlara ek olarak kişilerin yükselmesinde ve mertebe kazanmasında yalnızca liyakatleri, başarıları ve ön plana çıkan özellikleri önemliydi. Nitekim devletin (her devletin olduğu gibi) yıkılmaya yüz tutmasına götüren koşullarından biri bu sistemin bozulmasıydı. Yine de bu sistemde bile ön plana çıkmayı başaran Çandarlı ailesi, Osmanoğullarından sonra siyasi olarak en asil ikinci aile sayılabilirdi. Bu başarı varlıklı olmakla, rüşvet veya yolsuzlukla değil, bilgi ve onun getirdiği güçle gerçekleşmiştir. Nitekim bu iki faktör kendiliğinden varlıklı olmayı doğurmuştur.

Ailenin Kökeni

Türkmen ve göçebe olan ailenin kökeni Ankara’nın Çandar (günümüzde Cendere) bölgesine kadar dayanmaktadır. Ahilik geleneğinin bir parçası olan aile, Osmanlı Beyliğinin kuruluşundan sonra İznik’e yerleşmişlerdir.

 

ÇANDARLI KARA HALİL HAYREDDİN PAŞA

Ailenin en yüksek mertebesine ulaşan ilk kişi Kara Halil Hayreddin Paşadır. Henüz vezir değilken Kara Halil olarak anılmış, sonrasında Hayreddin unvanını bu makamdayken elde etmiştir. Kendisinden önceki bilinen tek kişi Karamanoğulları’nın Sivrihisar kazasına bağlı Cendere köyünden babası olan Ali’dir.

Halil Hayreddin Paşa’nın eğitim derecesini anlatabileceğimiz bir kaynak söz konusu değildir. Nitekim kendisi de döneminde rekabet içerisinde olduğu devlet adamlarından yahut ön plana çıkmasından rahatsız olan kişilerden eğitimini küçümseyecek eleştiriler almıştır. Biz karakterini, ve devlet içerisinde oynadığı rolüne, müdahale ettiği alanlara ve ön plana çıktığı durumlara, özelliklerine baktığımızda genel çerçevede tahsil seviyesi yetersiz denilebilecek bir kişinin icraatlerine uymayacağından kaynaklar yetersiz olsa da bu konuda olumlu yönde nesnel bir yargı getirebilir ve elbette tahsil düzeyinin iyi derecede olduğunu söyleyebiliriz. Peki Kara Halil Paşa nasıl Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa oldu? Hangi aşamalardan geçti? Liyakatli ve donanımlı bir kimliğe sahip olduğunu nasıl ön plana çıkararak gözler önüne serebildi?

Osmanoğulları ile akrabalık meselesi

Çandarlı ailesi bilindiği gibi Osmanlı Hanedanıyla akrabalık bağına sahiptir ve hanedan içinde hanedan sıfatını destekler nitelikte olan özelliklerinden birisi de bu akrabalık bağının tesisidir. Peki bu akrabalık bağı nasıl ve nereden gelmektedir?

Kara Halil Paşa, İznik Medresesi baş Müderrisi Tacuddin Kurdi’nin kızıyla evlenmiş ve böylece Şeyh Edebalı’yla bacanak olmuştur. Şeyh Edebalı’nın kızıyla evliliği olan Osman Bey ile de akrabalık bağı gerçekleşmiştir.

Kara Halil Paşa’nın bu medreseden çıktığı kesin olmamakla birlikte tahmin edilebilir bir durumdur. Zira Tacuddin Kurdi gibi oldukça yüksek mertebede bir kişiliğin kızıyla evli olması buna dayanak olarak gösterilebilir.

Aynı zamanda Osmanlıda geniş ve oldukça yüksek kitlelerde yer bulan ahilik teşkilatı üyesi olması da Kara Halil Paşa’yı ön plana çıkaran durumlardan birisiydi.

Bilecik Kadısı Çandarlı Halil Paşa – İznik Kadısı Çandarlı Halil Paşa – Bursa Kadısı Çandarlı Halil Paşa

Orhan Bey’in babasının yaşlılığından vekaletini aldığı dönemlerde Şeyh Edebalı’nın tavsiyesiyle Kara Halil Efendi’yi Bilecik Kadısı tayin etmesi, bu koşulların getirdiği sonuç olmuş ve böylece resmi olara Çandarlı ailesi Devlet kapısından içeriye adım atmışlardır. Ardından izniğe atanmış ve daha sonrasında Bursa’nın fethiyle beraber kendisini bu bölgenin kadısı olarak bulmuştu. Burada yaptığı muntazam işlerle ön plana çıkmış ve askeri alanda yaptığı yeniliklerle zekasını, liyakatini göstermişti. Beyliğin ilk askeri teşkilatı yay ve müsellemleri kurmuş ve aşiret askeri yapısından düzenli teşkilata geçmiştir.

1362’de I.Murad Hüdavendigar’ın Sultan olmasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nde ilk defa ortaya çıkan Kazaskerlik makamına atandı. Kazaskerlerin padişah ile sefere katılması kanun haline gelince daha çok ön plana çıkmaya başladı. Askeri alanda yeni fikirleriyle hem eleştirilmiş hem destek görmüştü ama önemli olan tek şey kulak kesilerek herkes tarafından itibar görülüyor ve dinleniyordu.

YENİÇERİ OCAĞI VE DEVŞİRME SİSTEMİNİN KURUCUSU KARA HALİL HAYREDDİN PAŞA

I.Murad tarafından fikirleri değer gören Halil Paşa bir tavsiyede bulunmmuş ve savaşta esir düşen genç hrıstiyanların Türk aileler tarafından islam örf ve kurallarına göre yetiştirilerek, Türkçe öğretilerek önce acemi ocağına ardından yeniçeri ocağına gönderilmesini sağlayan bir yapıdan söz etmiştir. Böylece devşirme sisteminin ve yeniçeri ocağının kurucusu Çandarlı ailesi olmuştur. Nitekim bunun getirileri ve yıllar sonra götürüleri de olacaktır.

MALİYE TEŞKİLATI KURUCUSU KARA HALİL HAYREDDİN PAŞA

Yine bu dönemde Halil Paşa’nın önerileriyle maliye teşkilatı kurulmuş ve ocağa harpte esir olarak gelenlerden beşte birinin devlet hesabına olmasını ve esire ihtiyaç olmadığı durumlarda beşte bir esir akçesi alınmasını sağlayan bir kanun olmuştur.

1372 VEZİRİAZAM ÇANDARLI KARA HALİL HAYRETTİN PAŞA

Sonunda tarih 1372 yılını gösterirken Sinanüddin Fakih Yusuf Paşa’dan sonra ilk Osmanlı vezirleri arasına giren Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa olmuştur. İlk Osmanlı vezirleri askeri alanda daha çok meşgul olduklarından Kara Halil Hayreddin Paşa aynı zamanda büyük bir komutan vasfını da Beylerbeyliği görevini de aynı anda götürerek taşımıştır.

FETİH HAREKETLERİNDE ÇANDARLI KARA HALİL HAYREDDİN PAŞA VE VEFAATI

Selanik ve Ohri’yi ele geçiren Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’yı balkanlarda bırakarak oğlu Çandarlı Ali Paşa’yı yanına alıp Karamanoğullarının üzerine yürüme planını gerçekleştirmeye koyulan Sultan I. Murad beklemediği bir haber aldı. Bu haber 1387’de Vardar Yenicesi ordugahında hastalanarak Serez’e getirilen Veziriazamının vefaat ettiği yönündeydi. Yerine Çandarlı Ali Paşa getirilirken cenazesi yine Çandarlı Ali Paşa tarafından İznik’e getirildi ve Lefke dışında defnedildi.

Yaptığı düzenlemeler, Osmanlı Devlet sisteminin temel taşlarının oturtulmasında oynadığı roller, geride bıraktıkları çok önemliydi. Devlet hazinesi tesisi, askeri teşkilatlanma,bir çok vakıf ve yapı mirası olarak kaldı.

Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa Türbesi

YAPILAR

İznik Yeşil Cami

Kurşunlu Cami

Eskihamam

Tesisler için vakfedilen 19 köy XVI. Yılında bu vakfın geliri:197.676 akçe.

Eskicami

Üç Oğlundan Çandarlı Ali ve ve İbrahim veziriazam makamına gelmişler, Çandarlı İlyas ise beylerbeyi makamına kadar gelmişlerdir.

ÇANDARLI ALİ PAŞA

Babasının vefaatı üzerine I. Murad Hüdavendigar tarafından veziriazam makamına getirilen Ali Paşa, bilgi birikimiyle, fütuhat tecrübesiyle ve babasından aldıklarıyla bu makama yakışır liyakate sahip olduğunu kanıtlama eğilimindeydi. Karaman seferinden sonra o zamana kadar bir vezir kullanılırken Timurtaş Paşa’ya da verilen yetkiyle iki vezir sistemine geçilmişti.

I.Kosova savaşına kadar gerçekleşen fetih hareketlerinde yer alan Vezir-i Azam Çandarlı Ali Paşa, sonucunun ağır olacağı bu muharebede de saflardaydı. Savaş alanında suikast ile şehit olan I. Murad’ın ardından Çandarlı Ali Paşa’nın desteğiyle Tahta I. Bayezid geçti.

Yıldırım Bayezid’in saltanatı süresince ona da vezîriâzamlık yaptı. 1391’de İstanbul muhasarasında bulundu, 1393’te Niğbolu Savaşı’nda Şehzade Emîr Süleyman ile beraber Osmanlı kuvvetlerinin sağ kanadında yer aldı. Timur tehlikesi karşısında Bizans Devleti’nin Osmanlılar’la anlaşmasını sağladı. Kendi görüş ve savaş planları uygulanmayan Ankara Savaşı (1402) sonunda yeniçeri ağası Hasan Ağa ve vezir Murad Paşa ile birlikte yanında Şehzade Süleyman Çelebi de olduğu halde savaş meydanından çekilerek Bursa’ya gitti. Buradan süratle Gemlik ve Marmara denizi yoluyla Anadoluhisarı üzerinden Doğu Trakya’ya geçti ve Emîr Süleyman Çelebi de yanında bulunduğu halde Edirne’ye geldi.

Şehzade Süleyman’ın Bizans imparatoru ile anlaşıp Edirne’de padişahlığını ilân etmesinden sonra Ali Paşa yine vezîriâzam olarak onun yanında kaldı ve yeni hükümdarın Rumeli tarafında hâkimiyetini sağladı. Fetret Devri’nde Emîr Süleyman Çelebi ile beraber Anadolu’ya geçerek Bursa’ya girdi, ardından hile ile Ankara Kalesi’nin Emîr Süleyman tarafından zaptını sağladı.

Kardeşler arasında mücadelelerin meydana geldiği bir sırada Karamanoğlu ile anlaşan Çelebi

Mehmed’e karşı Emîr Süleyman’a Ankara civarında çarpışması tavsiyesinde bulundu. Süleyman Çelebi’nin kuvvetleriyle bu yöreye geldiği ve Ankara Kalesi önünde savaş hazırlıklarına başladığı sırada 7 Receb 809 (18 Aralık 1406) günü vefat etti. Cenazesi İznik’e babası Kara Halil Hayreddin Paşa’nın türbesine defnedildi.

Güçlü, tecrübeli, fatih, tedbirli, teşkilatçı ve zeki bir devlet adamıydı ve aldığı kararlar ne olursa olsun onu hain ya da kötü anılmasını teşkil etmemelidir. Zira her hamlesinde eleştirilebilir hamleler de olsa devletin geleceğini düşünmüş ve zor şartlardan çıkarılmasını istemiştir.

Kanunları

Osmanlı devletinde iç oğlanları ocağı onun zamanında kurulmuştur. Merasim elbiselerinden ak kaftanın üstüne kırmızı düğme takılması kendi zevkinin buluşudur. Ankara Savaşından önce kendi önerileri üzerine ‘’Cerehor’’ adında Rumeli ve Bizans’tan ücretli asker toplama işine yeltenilmiş ve bu sistem sonrasında bir askeri teşkilatlanma halini almıştır. Yaptığı değişikliklerden biri de Kadıların aldıkları akçelerde oynama yapmış, hücetten 25, nikahtan 12, mirastan binde 20 akçe almaları gibi kanunlaştırma yapmıştır. Bütün bunların yanında kaynaklar kendisini dünya zevkine,sefasına sanata ve giyime düşkün biri olarak nitelendirirler. Zira Sultan Bayezid’i içkiye alıştırmasını da çoğu tarihçiler eleştirmişlerdir.

Aynı zamanda kendi vezirlik döneminde ailesinin serveti, hükümdar ailesinin servetiyle eş değer seviyeye gelmiştir. Çok cömert olduğu söylenir. Çocuğu olmayan Çandarlı Ali Paşa, bıraktığı vakfiyeleri ve yapıları Osmanlı Kadılarına miras yoluyla geçilmesini istemiştir.

Kardeşlerinden Çandarlı İlyas Paşa beylerbeyi görevini idame ettirirken I. Bayezid döneminde ölmüştür. Diğer kardeşi Çandarlı İbrahim Paşa, Bursa kadılığı görevini sürdürürken fetret döneminin ardından Çelebi Mehmet’in yanında bulunmuş, kendisine kazaskerlik ardından ikinci vezirlik görevi verilmiştir.

Yapılar

Bursa’da bir mescid ve bir zaviye.

İki vakfiye.

İznik Yeşil Cami

Gelibolu’da bir Cami Serez’de bir Cami

I. Çandarlı İbrahim Paşa

1421’de II. Murad’ın tahta geçtiği sırada Şehzade Mustafa Çelebi vakasında Vezir-i Azam Beyazıd Paşa öldürülünce yerine geçen kişi Çandarlı İbrahim Paşa oldu.

İbrahim Paşa, fetret sonrası anadoludaki Osmanlı Hakimiyetinin tesisinde, Padişahın Gelibolu’ya asker sevkinde ve Mustafa Çelebi’nin yakalanıp öldürülmesinde çok önemli rol oynadı.

Kudüs’te medrese sahibi olan Dedebali’nin kızı İsfahan Şah Hatunla evlenen İbrahim Paşa’nın Mahmud, Mehmed, Fatma ve Hatice adında çocukları vardı. Bunlarla birlikte annesi farklı olan Halil adında bir çocuğu daha vardı.

Kendisinden önce ki Vezir-i Azam’lar gibi at sırtında, fütuhat üzere koşturmasa da, siyasi olarak devletin gelişmesinde önemli rol oynadı. Tarihler 25 Ağustos 1429 yılını gösterdiğinde vefaat etmiş, cenazesi İznik’e getirilerek Lefke kapısının iç tarafında Çandarlı Meydanı’na defnedilmiştir.

Yapıları

Türbesinin doğu kısmında bir imaret.

İmarete bağlı olarak Orhan Gazi Kazasının Gürle’ye bağlı Ferraşbali ve Akköy adlı köyler. İznik’te bir Saray. Kudüs’te bir medrese.

Çandarlı Mahmut Çelebi

Çandarlı İbrahim Paşa’nın iki oğlundan küçük olan Çandarlı Mahmut Çelebi, iki aileyi bir defa daha izdivaç ile akrabalık tesisinde buluşturmuştur. Mahmut Çelebi, I. Mehmet Çelebi’nin kızı, II. Murat’ın kız kardeşi, II.Mehmet’in Halası olan Hafsa Sultan ile evlenmiştir.

Çandarlı Mahmut Çelebi, Bolu Mutasarrıflığına atanmış, ardından Sırbistan seferinde esir düşmüş, anlaşma ile geri alınmıştır. Devlet kademesindeki en yüksek mertebesi bu mutasarrıflık görevi olmuştur.

Çandarlı Halil Paşa

İbrahim Paşa’nın kazasker olan büyük oğlu Çandarlı Halil Paşa ise II.Murad dönemi başveziri Koca Vezir Nizamüddin Paşa’dan sonra Veziriazam olmuştur. Tartışmalarla kaç yıl geçerse geçsin gündemde kalacak olan, bir sultanının ahiretlik yoldaşı olacak kadar yakını, bir sultanının entrikalar içerisinde rekabet edecek kadar, hatta bir müddet ondan daha üstün sayılabilecek konumda olacak kadar hırslı, liyakatli, cesur ve kendinden emin olan aile üyesi Çandarlı Halil Paşa…

Tarihler onu II.Mehmet ile rekabet içerisinde, hatta kimi zaman tam olarak karşısında saf tutmuş biri olarak yazdı. Lakin Çandarlı Halil Paşa asla hain değildi. Ataları gibi devletin geleceğini ve sıhhatini düşündü. Fetret dönemini görmüş olan, kuruluş dönemini görmüş olan atalarından aldığı tecrübe ve birikimle Devletin cesurca sürekli olarak saldırı pozisyonunda olamayacağını ve doğal olarak bir daha fetret gibi vahim, içinden çıkılamayacak durumlarla karşılaşmamak için kendinden emin ve ağır bir şekilde hareket edilmesinin gerektiğini savunmuştur.

II.Murad döneminin sonuna kadar başarıyla görevini sürdüren Çandarlı Halil Paşa, ailesinin ahi kökeninden dolayı, atalarının yeniçeri ocağı’nın kurulmasında oynadıkları rolden dolayı, topluma etki eden büyük iki sınıfı elinde tutuyordu. Özellikle Yeniçeri ocağı, adeta Halil Paşa’nın ağzının içine bakıyordu ve bu oldukça olağan bir durumdu. Nitekim bu bir problem değil, devletine sıkı sıkı bağlı olan bir başvezirin bu kadar nüfuslu olması, bu grupların koşulsuz devlete de bağlı olmaları demekti. Fakat devleti ve tüm sınıflarıyla devlet adamlarını, ahaliyi büyük bir sınav bekliyordu. Hep beraber bu büyük karışıklık ve sınavın olduğu günlere giden süreci izleyelim.

Yenilgiler, tavizler ve devlette bir ilk

Macar komutan Jan Hünyad’a Hermanştad ve Vasag’da yenilen Osmanlı Devleti, bu yenilgiler sonrası 13 Haziran 1444’te Edirne, 12 Temmuz 1444’te ise Segedin antlaşmasını imzaladı. II. Koca Murad’ı tahttan iten ve çekilmesine direkt sebep olan durum bahsettiğimiz yenilgi olmasa da bir parça payının olması muhtemeldir diyebiliriz. Bir başka neden ise devlet işleriyle uğraşırken ölümü göğüslemek istemeyen padişah, son yıllarını tahttan uzak yaşamak isteyerek muhtemelen bir depresyon ve bunalımla mücadele içindeyken Sultanlıktan çekildi ve Manisa’da yaşamına devam etti. Sultan, henüz çok genç olan oğlunun saltanatlığını garantilemesi için balkanlarda ve Karamanoğulları’nın bölgesinde çoğu tavizi vermekten geri durmadı. Böylece tüm yetki doğal olarak Çandarlı Halil Paşa’ya geçmişti ve yükü çok ağır, yetkisi çok genişti.

Bu dönemde Çandarlı Halil Paşa, anadolu beyliklerine yapılmakta olan sert müdahalelerin önüne geçerek bir iç kargaşayı önlemesiyle kendi fikirlerinin doğruluğunu ve bu işler için biçilmiş kaftan olduğunu gösteriyorken ters giden bir durumun farkına varmakta çok gecikmedi. Henüz çocuk yaşta olan Mehmed, Lalası Zağanos Paşa’nın büyük tesiri altında kararlar almaktaydı.

Zira anadolu beyliklerinden özellikle Karamanoğulları’na ve Candaroğulları’na bu kadar düşmanca tavır sergileyen bir çocuğa müdahale edilmesi gerektiğini de düşündü ve ortalığı sakinleştirmekle yetinmeyip durumu Manisa’ya şikayet etti.

Balkanlar için doğan fırsat

Osmanlı Devleti’nde ki taht değişikliğini bir zayıflama olarak gören ve durumu fırsata çevirmek isteyen papalık, balkanlarda tekrardan birleşme sağladı ve Osmanlı’ya karşı bir haçlı birliği kurarak harekete geçti. Antlaşmanın ihlalini ise Papalık onayı olmadan geçersizdir bahanesiyle sağladı. Bu büyük haçlı birliği karşısında yüksek siyasetini kullanan ve krizi fırsata çevirmek isteyen Çandarlı Halil Paşa Manisa’ya giderek ordunun tekrar başına II. Murad’ı davet etti.

Ordularıyla haçlı birliğinin üzerine yürüyen II.Murad’a katılmayan Çandarlı Halil Paşa, büyük bir siyasi hareketle Edirne’de halen Sultan olan II.Mehmed’in yanında kaldı ve yaptığı hareketin Mehmed’in şahsına değil devletin yararına olduğunu düşündürdü. Nitekim öyleydi…

Varna zaferi ve sonrası

11 Kasım 1444’te Varna savaşında haçlı birliğini yenen II. Murad bir süre Edirne’de kalmış bu dönemde Çandarlı Halil Paşa tahta geçmesi için büyük çaba harcamıştı. Bir rivayete göre cülus faaliyetinde bulunulmasını dahi sağlamıştır. Fakat doğru olarak bildiğimiz tek gerçek, II. Koca Murad devletinin başında durmak değil Manisa’ya gitmek istiyordu ve öyle de yaptı.

Buçuktepe İsyanı ve Edirne Yangını

Ardından 1444 yılı içerisinde devleti oldukça zedeleyen Edirne yangını gerçekleşti ve bu yangın büyük zarara yol açtı.

Daha sonrasında Yeniçeri Ağası Kurtçu Doğan’ın liderliğinde, II.Murad’ın tahta dönüşü için gerçekleştirilen bir isyan başladı. İsyanın daha büyük felaketlere yol açmasını önlemek için

Çandarlı Halil Paşa II. Murad’ı tahta geçmeye ikna etti ve isyan bastırılarak Yeniçeri’nin rahatsızlığı giderildi.

Bazı görüşler bu isyanı Çandarlı Halil Paşa’nın yaptırdığını savunmaktadır. Nitekim kesin olarak böyle bir şeyin olduğu bilinmese de, yeniçeri ocağının oldukça kendisine yakın durduğunu ve onun kontrolünün dışında herhangi bir harekette bulunulmayacağını söyleyebiliriz. Eğer durum böyleyse ve isyanı Çandarlı Paşa yaptırdıysa da bu hareketi kendisini olumlu ya da olumsuz da olsa hain olarak nitelendirmez yine devletin menfaati için kendi fikirleri ve insiyatifiyle hareket ettiğini gösterir. Etik kurallara uymaması Çandarlı Halil Paşa’yı bir devlet aleyhtarı yapmamaktadır. Yine de bütün bunlara henüz yaşı küçük olsa da şahit olan Mehmed, hiçbir zaman unutmayacaktır.

II.Murad’ın ölümü ve sonrası

Tarihler bu defa 3 şubat 1451’i gösterdiğinde kimi kaynağa göre felç kimine göre beyin kanaması geçirerek vefaat etmiştir. Ardından Şehzade Mehmed’i tahta davet eden Çandarlı Halil Paşa, kendisini beklerken 16 gün boyunca tahtı büyük bir yetkiyle idare etmiştir. Bu defa gerçekleşen taht değişikliğinin önceki gibi olmadığını ve bundan sonra gerçekleşecek olayların yine daha farklı olacağını herkes hissediyordu. II.Mehmed Edirne’ye geldiğinde Halil Paşa kendisine biat etti ve Veziriazam makamında görevini tekrar sürdürme yetkisini aldı. Bu durum II. Mehmed’in rekabet içinde olsa dahi, hakkı söylenti de olsa yense dahi, liyakatli bir devlet adamına verdiği değeri gösterir. Bu durum Osmanlı Devlet Teşkilatı’nın büyüklüğünü hissettirmiştir.

Bu dönemde Bizans’a yönelik tutum Şehzade Orhan nedeiyle daha yumuşak olmuş, balkanlarda barış antlaşmaları gerçekleşmiştir. Hepsinde rol oynayan Veziriazam Çandarlı Halil Paşa, Balıkesir’den gelen Zağanos Paşa’nın gelmesiyle II.Mehmed’in kendisine karşı tutumunun değişeceğine dair şüphelere girmiştir. Mehmed, bu şüphesinin farkına varmış ve başka bir siyasi hareketle kendisine Filibe’ye bağlı bir köyü hediye ederek mükafatlarıyla rahatlamasını sağlamaya çalıştı. Fakat Halil Paşa daima endişe içerisindeydi ve askeri nüfusu sayesinde o makamda kaldığını düşünüyor sürekli tetikte ve kulislerle nüfusunu tutmaya çalışarak günlerini geçiriyordu.

İstanbul’un fethi ve Çandarlı Halil Paşa

İstanbul’un fetih hazırlıklarında Rumeli inşaasında ve top dökümü hususunda önemli roller oynayarak hizmetlerini sürdürmeye devam eden fakat fikirleriyle bu fetihe karşı çıkan bir Çandarlı Halil Paşa vardı. Fetihin başarısız olması demek devletin zor günlere gireceği demek ve bu günleri kaldıracak bir bünyede olmadığını savunan Çandarlı, aynı zamanda bu fetih gerçekleştirilirken karşılarında bir haçlı birliği toplanmasından endişe duyuyordu. Nitekim muhasaradan vazgeçilmesi teklifini iki defa yöneltmiştir fakat II. Mehmed, Zağanos Paşa’nın ve Molla Akşemseddin’in önerileriyle muharebenin hazırlıklarına ve muhasaraya devam etme kararı almıştır. Nitekim Mehmed bunları da unutmayacaktır.

İstanbul’un fethi sonrası Çandarlı Halil Paşa’nın vefaatı

Fetih gerçekleştikten sonra ortamda kasvetli bir hava vardı ve Halil Paşa bütün bu izlediği siyasetlerinin sonuçlarını şimdi alacağını biliyordu. Karşısında nüfusu oldukça kendisine bağlamış, geçmişi unutmayan ve başaramayacağı fikirlerini sunsa da başarabilen, kendi otoritesinden başka otorite kesinlikle istemeyen bir II.Mehmed vardı.

ÇANDARLI HALİL PAŞA TÜRBESİ

Fetihten hemen bir gün sonra çıkan rüşvet yediğine dair iddialarla baş başa kalan Halil Paşa, kendisini savunmanın anlamsız olacağının farkındaydı çünkü mesele rüşvet veya başka bir yasağı çiğnemek değildi, mesele en başından beri geçmişte olanlardı. 30 Mayıs 1453’te azledildi ve çocuklarıyla birlikte tevkife maruz kaldı. Çocukları daha sonra serbest bırakılsa da Çandarlı Halil Paşa Yedikule Altınkapı’da 40 gün hapis edildi. 10 Temmuz 1453’te gözlerine mil çekildi ve idam edildi.Boynunu eğmesi gerekirken rivayete göre bu sırada sultana dik dik bakmıştır. Mallarına el konuldu (daha sonra II. Bayezid devrinde çocuklarına geri verilecek.).

Bu olay hakkında tarihçiler arasında çeşitli değişik yorumlar ve tartışmalar yapılmaktadır. Bazı tarihçiler II. Mehmed, ilk tahta geçtiğinde ve İstanbul’un fethi sırasında başvezirin sergilediği tutumlar nedeniyle bu idamın ortaya çıktığını bildirirler. Babinger bu politikasıyla II. Mehmed’in kendi otoritesini pekiştirmiş olduğunu ve herkesin genç sultana boyun eğdiğini belirtir.Sakaoğlu İstanbul’un alınmasında muhalif kalması ve bu nedenle Bizans’la arasında bir gizli anlaşma olduğundan kuşkulanıldığını belirtmektedir.

Halil Paşa’nın çok zengin, cömert, devlet idaresinde tedbirli, ihtiyatı elden bırakmayan, tecrübeli ve II. Murad’ın her hususta güvenini kazanmış, müstakil hareket etmeye alışmış bir vezir olduğu söylenmektedir. İznikli şair Hümâmî’nin İranlı Hümâmî’den manzum olarak Türkçe’ye çevirdiği Sî-nâme adlı eser, ayrıca Ebülhayr Ahmed Efendi tarafından tercüme edilen tıpla ilgili Saydele-i Ebû Reyhân adındaki eser Halil Paşa’ya ithaf edilmiştir.

Sicill-i Osmani’de şöyle değerlendirilmektedir:

Tedbirli, güçlü, âlim ise de Bizans Devleti ile siyasi ilişkisi 80 senelik aile ocağının ikbaline son vermiştir.

Çandarlı Halil Paşa’nın Ahmed, Yusuf, Mehmed, Süleyman, Mustafa ve İbrahim adında altı oğlu ile iki kızı vardı. Çocuklarının bir kısmı sağlığında öldü. Kabri sonradan oğlu İbrahim Paşa tarafından İznik’te Yeniçarşı caddesinde bulunan türbesine nakledildi.

YAPILARI

Ege’de Çandarlı Körfezi ağzında bir kale.

Edirne’de Halil Paşa Hanı.

Çeşitli Vakıflar.

Çandarlı II.İbrahim Paşa

İstanbul’un fethinden sonra idam edilen Çandarlı Halil Paşa’nın en küçük oğlu olup, ilmiye sınıfında yetişmiştir. 1453 yılında Edirne kadısı olarak bulunuyordu. 1465’te kazasker olup, 1474’te vezirlikle Amasya şehzadesi Bayezid’in lalalığına tayin edilmiş ve daha sonra görevinden alınarak İstanbul’a geri dönmüştür. II. Bayezid devrinde Anadolu kazaskeriyken, 1485’te Rumeli kazaskeri ve 1486’da divanda üçüncü vezir, bir sene sonra da ikinci vezir olmuştur. 1498’de sadrazam olup, 1499’da İnebahtı Seferinde ordugahta ölmüştür.

Tarihçiler; ilim ve fazilet sahibi, iyi ahlaklı, cömert, iyiliksever ve tedbirli olduğunda hemfikirdir.

YAPILAR

İstanbul’ da 1478’de yaptırdığı Çandarlızade Atik İbrahim Paşa Camii.

Kastamonu’da bir medrese. İznik’te bir camii.

Çandarlı ailesi ve Osmanlı ailesi nesiller boyunca birbirlerine paralel iki hanedan olmuş, siyasi olarak büyük ittifaklar yapmış ve aynı bünyede bir devleti yüzlerce sene büyük tecrübe ile yönetilmesini sağlamışlar, bu bağlarını akrabalıkla tesis etmişler, kimi zaman büyük kararlarının bedellerini ödemişler, kimi zaman mükafatını almışlardır. Bu devlet idaresinde Halil Paşa dahil ihaneti kesinleşmiş kimse yoktur. Oldukça birikimli ve köklü olan Çandarlı ailesi, hizmetlerinin karşılığını, alınan iyi veya kötü kararları sınıflandırarak yahut karşılaştırarak değil, her zaman saygıyla anılarak ve unutulmayarak almışlar ve alacaklardır.

BİBLİYOGRAFYA

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1988) Çandarlı Vezir Ailesi, Ankara:Türk Tarih Kurumu ISBN 975-160441-9

“Halil Paşa (Çandarlı)” (1999), Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul:Yapı

Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. C.1 s.518 ISBN 975-08-0072-9

Mehmed Süreyya (haz. Nuri Akbayar) (1996), Sicill-i Osmani, İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları

ISBN 975-333-0383 C.II say.283 [1]

Babinger, Franz a.g.e. s.103

Sakaoğlu, Necdet (1999), Bu Mülkün Sultanları, İstanbul:Oğlak Yayınları ISBN 975-329-2006 s. 89 Danişmend, İsmail Hâmi, (1961) Osmanlı Devlet Erkânı, İstanbul:Türkiye Yayınevi.

Buz, Ayhan, (2009) Osmanlı Sadrazamları, İstanbul: Neden Kitap, ISBN 975-254-278-5. Ahmedî, Dâstân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osmân (haz. Çiftçioğlu N. Atsız, Osmanlı Tarihleri I içinde), İstanbul 1949, s. 14, 36-37.

Âşıkpaşazâde, Târih, s. 40.

Şükrullah Çelebi, Behcetü’t-tevârîh (trc. Çiftçioğlu N. Atsız, Osmanlı Tarihleri I içinde), İstanbul 1949, s. 55.

Oruç b. Âdil, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 20-22, 92-94.

Neşrî, Cihannümâ (Unat), I, 154, 190.

Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, I, 69, 90, 321.

Âlî, Künhü’l-ahbâr, İstanbul 1277, V, 52.

Hammer (Atâ Bey), II, 214.

Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livâsı, s. 100.

İ. Hakkı Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, Ankara 1986.

a.mlf., “Çandarlı”, İA, III, 351-357

Fr. Taeschner – P. Wittek, “Die Vezirfamilie der Ğandarlyzāde (14./15. Jhdt.) und ihre Denkmäler”, Isl., XVIII/1 (1929), s. 60-115. V. L. Ménage, “D̲ j̲ andarli”, EI2 (İng.), II, 444-445.

Yorum gönder